Monday, May 31, 2010

bilebileceğim sonsuzluğun küçük bir kısmı yalnızca ..

' yüz yıl sürecek. ' dedi köpeklerin tanrısı.. ' evet, yüz yıl  ama büyük kısmında onu göremeyeceksin üstelik.. aç ve susuz kalacaksın.. ve ben  çağrılarına  kulaklarımı tıkayacağım işler umduğun gibi gitmediğinde ki garantisini verebilirim sana bunun, defalarca kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştıracaksın.. tamamıyla yalnız başına olacaksın, önceden her kimi tanıyorsan ve  gelecekte  tanıyacağın diğerlerine de ne olursa olsun senle konuşmamalarını söyleyeceğim.. -bu- bir kere başladıktan sonra başına geleceklerden  de sorumlu olmayacağım.. eski haline dönmen için hala geç değil, istediğin gerçekten bu mu? ' dedi köpeklerin tanrısı ..  duraksadı bir an alacağı cevabı biliyordu elbette köpeklerin tanrısı olduğu için .. yine de böyle olsun istemiyordu, aslında kötü bir tanrı mıyım ben diye düşündü.. ama kurallar tüm köpekler için çok açıktı ve kendi koyduğu kurallara en başta kendisi köpeklerin tanrısı olarak uymalıydı varlığını devam ettirebilmesi için .
' yüz yıl sürecek ama değil mi? ' diye sordu tanrısına gülümseyerek.. yüzü düşen köpeklerin tanrısı ' benim bile bilmediğim ne olabilir ki..' diyecekken sözünü kesti birden, çünkü  tam bu sırada biri uzaktan başka bir isimle seslendi.. bu daha çok bir fısıldamaydı dikkat kesildiğinde .  hava kapandı birden yağmur yağacak gibi oldu ama bulutlar hızlıca hareket edip izin verdiler yine güneşin açmasına.. tanrı sözüne kaldığı yerden devam edecekti ki, karşısında birden  olduğu yerde doğrulduğunu gördü iki ayağının üzerinde ve sesin geldiği yere doğru koşmasını izledi yeni bacaklarıyla, gitmesine izin vermekten başka seçeneği yoktu.. ' aptal köpek.. aptal çocuk ' dedi arkasından ama duyurmadı sesini ne ona ne de bir başka köpeğe..
bacakları  sayıca azken eskisi kadar hızlı değildi belki ama  kendi yarattığı rüzgarı delecek kadar hızlıydı yine de insanların,arabaların arasından korkusuzca fısıltının geldiği yere doğru ilerlerken.. ne olursa olsun gitmeliydi oraya bir gün.. belki  yüz yıl geçmesi gerekecekti.. bunu bilemezdi, öğrenmek de istemiyordu zaten.. koşmalıydı ve koşacaktı da.
..
zamanın başından beri insanlar için bir hastalıktı aşk, hatta delilikti.. ama köpekler için 'delilik  bile sıradandı'.  ve aşk zamanın başından beri bir parça köpeklikti.

Sunday, May 30, 2010

the reader, the stalker & other disasters.

..
ilk okuduğumda ne anlamıştım, şimdi okuduğumda ne hissettiriyor, farkı bilemiyorum.. bildiğim aslında bi bok bilmediğim  ya şu saat.. bunca zamandır, bilemiyorum yine de çok ahmakça ve adet olarak haddinden fazla yanlış değerlendirmelerim olmuştur.. kabullendim sadece.. ama bu kadar farkındalığın sonunda göz göre göre hala.. hayır, dışarıdan görünen sadece o.. görülmesi  istenen.. inanmıyorum hala olanların olduğuna, bu şekle gelmelerine.. hala .. 
ve bunca art niyetli düşünce..
ve de bu düşüncelerden biri olduğuma..
dişlerini her an göstermeye hazır bir şekilde..
hiç varolmamışcasına..
oturdum kıpırdamadan düşündüm her şeyi kapatıp..
bu olsa olsa kötülük dedim kendime ettiğim..
iyi bir şey olmaz mı hiç, kalmaz mı?
belki en başında böyle değildi diye düşünmüştüm ama bir önemi yok.. an-la-dım?
iyileştirebilmeyi düşünmem bile yeteri kadar salakça iken..
iyi biri değilim. iddaam yok artık..
olamam da çok fazla  vukuatım var geçmişte bir yerlerde..
kimi yarın öbür gün karşıma çıkmayı bekliyor bir yerlerde, kimi zaten bugünkü açmazlarımın sebeplerinden..
ben olan kısmını tamamıyle zaten siktir ettim uzunca zamandır..
suyun altında yüksek sesle bir şeyler söylemekten farksız ne olursa olsun seni dinlemeyecek birine..
hepsine alışmıştım farkında değildim belki ama koymuyordu işte dedim ya bi bok hissetmeme durumu, işte ondan.. ne ona ne bir başkasına..
farkettim bugün yine bir şeyler anlatmaya çalışırken buldum kendimi..
değer miydi?
soluksuz cevaplamıştım zamanında bir an bile düşünmeden.. 'elbette değer'
ama değmeyecektim..
yoktum çünkü.
olmamıştım. üzgün değilim.değildim. olmamalıydım.
susmak bir boka yaramıyorken.. zaman diyenin ağzına vururum..
kelimeler değersiz.. özellikle ağzımdan çıkanlar,çıkmak üzere olanlar.. başka bir yüzde başka dudaklardan çıksa belki.. ama bu yüzleşilmiş yüzden imkansız.. hiç şansı yok,umutsuz vaka..
bir karşılık beklemediğimi söylemiş miydim en başından?
yakıp yıkmaksa en kolayı, denenmemişi denemek ya bir yerde.. bir an için farlara kilitlenmiş geyiğe çeviriyor insanları.. ertesinde.. gerisi flu..
her şey istediğim için oldu.. olan istediğim değil.. gerçek dışı hatta büyülü çoğu aklımda kalmış sahne..
keşke istemeseydim. keşke istenmemek tek derdim olsaydı. keşke bu kadar istediğimi  'bu kadar' belirtmeseydim.. keşke bu kadar farkında olmasaydım neyle karşı karşıya olduğumun.. zaman gelseydi, zaman geçecekti zaten ağır ağır üstünden..
ama olmadı, kusursuz yıkım bu olsa gerek..
biri geldi.. önce sıkı sıkıya kapatılmış perdeleri tutuşturdu.. yetti zaten küçükce odaya..
ben kaldım, kurtarmaya da kimse gelmesin istedim, kimse gelmedi .
her yer yandı içinde olduğum odada.
galiba bunu tam da bugün farkettim.
birileri okur,
birileri dinler,
birileri bir şeyler bulur kendilerinde diğerlerinden farklı,
o birileri değerlidir
olmayı istediği yerde
olmasını istedikleriyle
güvendedirler,
korkmazlar
çünkü özgürdürler
gözlerini kapattıklarında
yataklarında huzurla.
evet sana diyorum.
gözlerini kapatmanı bekliyorum şuan.

Friday, May 28, 2010

dont du it king, she is dencırız.

deniz terliğin öteki tekini vermemekte ısrar ederse..

Wednesday, May 26, 2010

I can't help but smile back .

21-22-23-24-25..bunun adı eğirmek..
did i dream you dreamed about me?
were you here when i was full sail?

bir sürü soru cevapsız kaldı..birkaç bölüm olsa daha da sorulmayacaktı ya bitti ama.. sahi buranın amacı neydi?
en baştaki düşünce hep ilerideki bir zamandan geride kalan bugüne bakıp gülümseyecek olmaktı bir de.. ertelemek kolaydı o zaman bitmeyeni.
mutluymuşum baya bu kadar salağa bağlayabildiğime göre.kendime de ayırsaymışım birkaçını keşke.. fazlası zarardı. safi zarar. ama bu kadarı da az be. cidden az.

Thursday, May 20, 2010

deleted scenes of her majesty.

i think i finally understand what Kneller was trying to say. it only happens if it doesn't matter. it comes without effort. maybe Eugene's right. maybe i only get stuck on girls, i don't have a chance of being with. i am glad for Mikal, though. i hope she got her visa all straightened out. i mean, she did say she'd be right back. then again, Eugene's old wisdom is when a girl says that, she never does actually come back. so i don't know. go figure it out. é

Wednesday, May 19, 2010

sandbox .


...
ölesiye korkuyorum alıp götürülebilirim bir yerlere.. üstelik gece ve gündüz kafamın içindeki 'kadınadam' değil sahibi  bu sefer duyduklarımın.. bu dış dünyadan gelen.. bahçe duvarının üstünden ilk atlayışımda beni tartaklayan o soğuk gelen sesin olduğu yer.. dışarı çıktığımda kaçarcasına ne soğuk ne de sıcak vardı hissedebildiğim.. kuru  hava yüzüme çarpıyordu tek,  bir an durup kanı çekilmiş yüzümü inceledim yansımamda.. gözyaşı dökmeden ağlayabilir mi insan, becerdim sanırım ben bugün.. burnumun direğini sızlatana dek hem de.. odama girebildiğimde.. uzunca zamandır o aidiyet hissine uzak durduğum odama.. nasıl da birden her iz bana ait durmuş göründü..  bok gibi görünüyorumdur diye düşündüm,ama rahatsız etmedi hatta güzel biri karşıladı dışarıdaki halimin aksine.. inceledim yüzümü uzun uzun.. zamanı durduramasam da hayatı durdurmuştum oysaki ben.. asılı kalmıştı düşüncelerim.. elimi uzattığımda hissedebiliyordum. bu bana huzur veriyordu çünkü.. ne olursa olsun ait olmak.. ama şimdi ölesiye korkuyorum  beni götürücekler diye, ki kokusunu aldılar  korkumun.. aklıma düşen olumsuz ne varsa hep gözlerimin önünde gerçekleşir günü geldiğinde.. bundan korkacağımı tahmin ediyordum ama bu kadarını da beklemiyordum.. ödleklikten değil, çünkü izin vermeyeceğim zaten beni götürmelerine bu kadar korkarken.. vermemeliyim.. koşabilir miyim yeteri kadar hızlı ya da yeteri kadar iyi saklanabilir miyim bu sefer.. bilmiyorum.
öylesine korkuyorum ki 'kadınadam' bile elimi bıraktı bugün.. 
'sana yardım edemem' dedi ..
...
mademki bu gece rüyama gireceksin yine ve yine,
bu sefer beni de alıp gitsen?
come and get me come and get me in my sleep.

evet -ki nin kullanımında bazı istisnalar var, fluoresanın sadece beyaz ışık verdiği yanılsamasının aksine..

Monday, May 17, 2010

theme from 109 days later(1).

..adamın teki işlemediğini düşündüğü bir suçtan kısa bir süre yattığı yarı açık cezaevinden nasıl oluyorsa apartopar  bir şekilde ismini vermeyen yüksekçe bir makamdan mahkemeye ulaşan bir  tebligatla gecenin kör bir vakti şartlı tahliye edilir. adam  bir elinde çuvala sokuşturulmuş eşyalarıyla diğer eliyle de kolundan  tutan  gardiyan tarafından yaka paça sürüklenirken aklına ranzasının altındaki günlüğü unuttuğu gelir.. gardiyan oralı olmaz okkalı bir küfür eder ve adamı kapıdan çıkartır  çıkarmaz cezaevinin önündeki çamur birkintisine doğru fırlatır.. 'bu iyi halin için' der.. adam doğrulur doğrulmasına ama günlüğünün yanısıra geçmişini de unuttuğunun farkına varır birdenbire atıştıran ahmakıslatan yağmurun hüneriyle.. eskiden sevmediğini anımsar yağmuru .. önce yüzü gerilir gibi olur, ardından çamurdan temizlemeye çalışırken ovuşturduğu gözleri sulanır bir iki damla.. yürümeye devam eder, daha önceden zaten hatırlamadığı yoldan bilmediği başka bir  sokağa sapar.. karşısında hırlayan birkaç sokak köpeği  görür.. hareket etmemeliyim derken kendine bir anda koşmaya başlar geriye doğru.. köpekler de  koşmaya başlar peşinden ve yetişmek üzeredirler de tahmin edileceği üzere.. adam  koşmaya devam eder  ve gözlerini kapar çaresizce.. aslında olmayan bir taşa takılır ve adamakıllı bir takla atar.. kafasını yere çarptığındaki ses çınlatır kulaklarını.. köpekler geçer gider adamın yanından.. bir an öldüğünü düşünür, buraya kadarmış der kendi kendine.. hatırlamadığı geçmişi bir film şeridi gibi geçmez haliyle gözlerinden.. 'sanırım  çok da büyük bir kayıp hissetmeyeceğim bundan sonra' der .. gülümser arkalarından baktığı uzaklaşan sokak köpeklerine, sebebi olsa olsa bu 'iyi hal'im diye devam eder kendi kendine .. 'benim peşimde değillerdi, demek ki yanlış bir şey yapmadım gerçekten.'.. yağmur durur.. etrafı bir is kokusu alır.. gardiyan adamın günlüğünü bulup yakmış,  artık adam içine ne yazdıysa tüm cezaevindekiler çıkan dumandan etkilenmişler.. cankurtaranlar cezaevini tahliye edilirken yaptıkları tüm aramalara rağmen gardiyanı bulamamışlar..
ertesi gün olduğunda insanlar birkaç sokak ileride etrafını köpeklerin sardığı bir adamın cesedini bulurlar.. uzun uğraşlardan sonra köpekleri uzaklaştırmaya başardıklarında adamın yüzünün tanınmaz bir halde olduğunu görürler.. yanındaki çuvala baktıklarında ise içinden çamurlu gardiyan üniformasından başka bir şey çıkmaz..
..
109 gün sonra ne bir gardiyan ne de yeni tahliye olmuş biriydim. ben, bendim işte.

Wednesday, May 12, 2010

il me semble que je serais toujours bien là où je ne suis pas *

put no limits on the words
..
simply to live, that is my plan
..
in a city that breaks us
..
i will say nothing
..
i can tell that the shadow likes you still
..
like the memory, my heart keeps remembering
..
simply to live, that was my plan
..
and i will say nothing .

her hastanın yatak değiştirme tutkusuna kapıldığı bir hastanedir bu yaşam. kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere kıyısında iyileşeceğini sanır. öyle sanıyorum ki benim mutlu olacağım yer hep bulunmadığım yer olacaktır.. ya da daha açık söylemek gerekirse: bulunmadığım yer, kendim olduğum yerdir.

dinle, oku, yazama .
nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir ya * ..
terasa çıkıp güneşlenmek gibi ..
bi kere dikkatli bakmak yeterliyken maviliğe ,
gözlerini kapatır ve şenzloğa kilitlersin ya parmaklarını
gökyüzüne düşmek fikri korkutur seni
hani ne kadar düşeceğini bilememek ,
seni yavaşlatıcak, tutunabileceğin bir yer olmaması fikri
kesin canıma okur gibi ..
hani neredeyse tutup güzel bir şeyler yazacağım
uzandığım yerden ..
yaşam başka yerde olduğundan mıdır korkum
ya melekler düşerse yerçekiminin tersine diye ..
madem korkuyosun yüksekten bahsetme sen de ..
yaşam başka yerde olduğundandır elbet . 
belki renk almışımdır gibi
çok sıcaksa güneşin yakınları ..
yarın 30 derece gibi ..

Sunday, May 09, 2010

geçmiş zaman olur ki ..

keşfet , karış , kaybol .
e anlat , sonra ..
o değil de kelimeler azaldı
veyahut yazamadığım kadarıyla
hafiften sarpa sarıyorum ..
ne olacak ..
parmak ucunda yükseldi ,
baktım denizi görebiliyor
binaların arasından
dedim ne mutlu sana ..
güldü , değişti sandım
ben de yanıldım ..
bekledim , baktım yine kendi oldu ..
yanılmamışım, yine yanılttı beni .
yazamadığımdan değil ..
yoksa yazarım ,
o da biliyor saf/salak beni .
öp ? 

jospi .

sakladıklarımı görmene gerek yok jospi.
..
bazılarımız durdukları yerde öldüğünü söylüyor .
( dünya boktan , sen tamsın , kurduğun cümle eksik )
bazılarımızda eski yıpranmış bir hatırayı
korumak için apışıp kalmış bir çatı .
( sanki eline alsan , yapacaksın gibi .)
..
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır jospi
bir : ayrılıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi
davranan medeniler ; bir : atlarına davranan
barbarlar . onlar atlarını çöle , topuğunu dikene sürerler .
..
bilesin , sultan sazlığı'ında boynu eğri bir kuşun
ince boynuna yediği kurşun gibi hainiz hepimiz .
şehirlerimizde bizim birbirimize verdiğimiz sözler jospi ,
ohooooooo ...
..
yalan dünya , pıtraklı memleket !
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılı jospi .

..

















bütün günüme bütün güneş düşse ne olur,
ne yazar üstümden bulut bütün yürüse
bir tutmuyor beni, ayrılıyorum ikiye.
..
sakladıklarımı görmene gerek yok jospi.


- jospi ; bir garip iguanoğlan .. ne işim var benim burada der gibi bakıyosun ya , ne diyim haklısın .
yanlış , çok yanlış . 

Friday, May 07, 2010

lion & lamb / cirit .

adından bile soğuk bir yer olur mu olurmuş , tüm kemiklerimi hissettim bunca zaman sonra
mayıstı güya üstelik .
şakası olmaz bazı yerlerin yavaş yavaş öğreniyorum ..
öğreniyor muyum cidden ?
denge problemi ezelden beri malum ,
arıza işaretinin yanmadığı zamanlar da zaten masalsı artık ..
dahilik değil aptallıkla delilik arasında bir çizgi var aslında
ortalamak gerekiyor mutlu olmak için , inanmalı .
..
ya deli ya da aptalsın ..
seç bir tarafı cevabı görmek istiyorsan ..
deli bir kuzu aptal bir aslana yeğ mi ?
..

















sözlerini de yazalım tam olsun
..
sana fena halde benziyor güzellik
ama aynaya bakma senden biraz çirkin
en uzak cebe saklanmış bir anahtar gibi
biraz geç de olsa açacak kapıyı sana
sözcükler hazır dudaklarımda
seni buldum arıyordum
kaybetmem bir daha
beni kendimden geçiriyor güzelliğin
ama sakın uyandırma uyusun kalbim
en uzak şehre yürürken çıplak ayaklarımla
gördüğüm her çiçeği topladım yolda
sözcükler hazır dudaklarımda
seni buldum arıyordum
kaybetmem bir daha

mücadele etmek yerine
akıştaki cisim olmak
gerçekler cidden benziyor
filmlere ,müziklere , yazılanlara ..
ama sadece benziyor ,
görmek istediklerini görenler
ekşitmek istemiyor yüzlerini ..
..
bu şarkıyı
tedavülden kaldırmanın 
zamanı geldi .
crt
sonsuzluğa
sonsuza kadar.

Wednesday, May 05, 2010

cedric der ki ..

hatırlaman için söylüyorum ..
bir kez daha ..
herhangi bir anlam ifade etmeyeceğini bilsen bile ,
kaçıncı defa olursa olsun ikinci el tezgahında görünenlere vurul hep ..
ama hep en temizlerini seç arasından ..
geleceğe yükle ki duygunu ,
duyumsa .. elinde tuttuğun ''bir başkasının geçmişi'' ..
bilmezken okudun sen ve dedin ,
''senden öncekilere ben ne bir duvar ne de bir mezarım'' ..
gelecekse senin için ,
sen okumayı sökmeden
mektup yazmak için eline kağıdı aldığın gün doğacak kız ya da erkek çocuğu ..
geç ama zor olmadan  ,
sen kabuğunu düşürmeden mesela ..
hatırla .

since we've been wrong
i've been part awake
since we've been wrong
you will never, ever know me
what took you so long?
i'm not sure either way
but my heart, it asks
just one more time
are you still a mess?


hadi bakalım tam da şu an bi işaret gönderdi gibi tanrı .

Sunday, May 02, 2010

Srpski Jezik .










А Лифе Лесс Ординари

Saturday, May 01, 2010

izinli .


tuhaf şekilde sakinim .  aklımdan çıkmıyor ama düşünmemeye çalışıyorum. çok kötü hissediyorum aslında ama gün boyu neşeli görünmeye çalıştım . hiç tanımadığım insanlarla muhabbet ettim. güzel bi kız var , bi ara bayıldı . ona üzüldüm . uyuduğum uykunun piç olmasından ve çok ağlamaktan kaynaklanan baş ağrısından kelli sersem gibiydim . ama dersi dinledim . sakindim . sabah metroda gözlerim doldu bi kaç kez . sanki insanlar bana acıyarak bakıyordu . ama ben kimseye bakmadım . boş boş etrafta göz gezdirdim . aslında kızlara söylemeyecektim ama  dayanamadım , anlattım . aslında pek bi ayrıntı kalmamıştı kafamda . anlatırken tekrar tekrar ne kadar saçma bi şeyin tam ortasında olduğumu fark ettim . anlayamıyorum . uğraşmıyorum da . ama sorguluyorum bol bol . nasıl 180 derece çark etti 1 günde , ben gerçekten söylediklerini düşündüklerini hak ediyor muyum , peki şimdi nolcak , dayanabilir miyim , unutabilir miyim , naparım , o napar , beni özler mi , özlüyor mu , o ne durumda acaba , o da benim kadar üzgün müdür/üzülmüş müdür ,  neyi bekliyorum , beklemek sonuç verir mi , arar mı ki falan bi dolu şey . dersten koptuğum anlardan birinde aklıma geldi de , madem “sorun” benim her şeyi anlatmam , hele de kötüysem dert yanmaktan çekinmememmiş ; demek ki bu kadar derinlik istemiyor . yüzeysel bi adammış da ben mi fark edememişim anlamaya çalışıyorum . bi yandan da düşünmeden duramıyorum . kullanıldım mı ? artık başka heyecanlar mı istiyor ? daha ne istiyor ? ihtiyacı olan-olmayan her şeyi verdim ben ona zaten . ama yetmemiş . ya da belki fazla mı gelmiş ? milyonlarca soru . cevabı bende olmayan sorular . onun cevabı var mı onu da bilemiyorum . kendisini sorguluyor mudur ? fedakarlıklarımın farkına varabiliyor mudur ?  yoksa sadece “kötü” şeyler mi aklında olanlar ? düşünüyor mudur ?  22 saat falan oldu . uyumuş mudur dün gece ? ben uyudum . hatta sızdım . çok ağladım . gözlerim ağrıdı . o kadar ki sabah kurbağa gibiydi gözlerim . balon olmuştu . yataktan kalktığım gibi kurbağa -ki gece attım yataktan- , kuzu ve ineği , onun axe deodorantını  toyiki poşetine tıktığım gibi kullanmadığım odaya attım . gözüme görünmesinler bi süre . aslında ortadan kaldırmam gereken çok şey var onu düşünmeyi engellemek için .  başta ben , bana dokundu . öptü , sarıldı ,  okşadı . kucağımda yatmayı çok severdi diye bacaklarımı kesmem gerek . ellerimi tutardı öperdi . ellerimi de koparayım en iyisi . saçımı okşardı , boynumu öpüp koklamayı çok severdi . kelleyi kesip atayım . dudaklarıma ne demeli ?   ölsün onlar ! zaten dudaksız yemek yiyemiceme göre kısa süre sonra ben de göçerim . peki değer mi ? bilmiyorum . o'na her şey değerdi benim gözümde . o kadar gözü karaydım yani .  ama bunu daha önce de yaşadım . 16-17 yaşındaydım . ilişki bittikten sonra o kadar bezgindim ki ilaç kullanmam gerekti düzelmem için . kendime güvenim taban yapmıştı , insanlardan korkuyordum , sosyal açıdan sıfıra inmiştim . kabahat bende . ben izin verdim beni o kadar yıpratmasına . o'na da verdim . ama mutlu da oldum . hem de çok . o yüzden izin verdim beni kırmasına . ama artık bilemiyorum . hala çılgınlar gibi seviyorum . onsuz nasıl yaşarım düşünemiyorum . çok kırıldım . o çok kızdığı sözlükte tam da önceki gün bi yazı okumuştum . bi insanı kavga etmeden tanıyamayacağınla ilgili . gerçekten kavga diyebileceğimiz ilk şeydi dün geceki . ve hiçbir şeyden çıkmıştı . bağırıp çağırmıştı . rahatlamış mıdır bana kinini kusunca ? sanmam. rahatlamasın da . içi içini kemirsin . uyuyamasın . beni özlesin . her baktığı şeyde beni görsün . gaipten sesimi duysun . hep huzursuz , hep diken üstünde olsun . çok üzülsün . dayanamasın . isterse geri dönmesin . ama hayatı beni özleyerek geçsin . bunlar ve kafamdaki daha bi ton şey . asla beddua değil , dilek . en az beni üzdüğü kadar üzülsün . kahrolsun . o da sevsin birini , o kız da o’nu üzsün .  benden daha çok hem de . ve o an , beni hatırlasın . bana naptığı kafasına tuğla gibi insin . ama o tuğla o'nu öldürmesin . iyice kafasına yerleştirsin beni . hiç çıkmamayım ordan . lanet gibi . tamamen aklımdan geçenleri  döküyor ellerim . tıpkı üzüntümün gözlerimden  döküldüğü gibi . ağlamadım yazının başından beri . kendimi tuttum . ama gözüm kulağım hep telefonda . belki arar ha ? belli mi olur ? anlar hatasını , beni aslında ne kadar çok sevdiğini falan söyler . dün gece demişti çünkü . seviyor . o da beni seviyor . eskisinden çok daha fazla . özür de istemiyorum aslında . dün gece hiç yaşanmamış olsun sadece . bi konuşsak . ama normalmiş gibi konuşsak . ayrılamam ben senden dese . gözümün şişi anında iner . musmutlu olurum . arkadaşlarımı ararım  anladı derim . hata yaptığını anladı . annemi ararım . bu kez mutluluktan ağlarım . o benden daha çok sevinir mutluluğuma . mutlu mutlu uyurum . artık normaldir herşey . o gece hiç olmamıştır . 10 mart 2009 tarihten silinmiştir . ama arar mı ? ne dersin sevgili bilgisayar ? o’nunla gidip aldığımız , almadan önce defalarca gezip bi şey beğenemediğimiz canım bilgisayarım ? aldıktan  sonra gidip karadeniz pidesi yemiştik . önce enfes turşu kavurması ve mısır ekmeği . biraz kıskanmıştı seni . çok güzeldin . o da isterdi seni ama parası yoktu . benim de yoktu ama gerekliydin . iyi ki o zaman alımışız dedik 1-2 ay sonra dolar yükseldiğinde . seni de mi kırayım a canım bilgisayar ? içindeki programları o kurdu . varlığının müsebbibi . mutluluğumun da mutsuzluğumun da mimarı . o pek çok şey .  o’nun için hiçbir şey olmaya dayanamam . o dememiş miydi “biz neyiz şimdi ? ben sana arkadaşım demek istemiyorum … tabi sen de istersen” ben de “tamam” demiştim . o zamandan boyun eğmişim . kabullenmişim o ne dese . iyi o zaman , arkadaş olmayalım. birbirimizin her şeyi olalım . olmadı , çok şeyi . kim kimi tamamen tamamlamış ki biz birbirimizin her şeyi olalım ? olamamışız da zaten . o bana çok şey oldu ama ben o’na ne oldum ? o'na ne oldu? ne oldu da böyle oldu . canım diyen ses bana nasıl oldu da bağırdı ? ben ne yaptım o kadar sinirlendirecek ? o kadar mı kötü bi insanım ? ya da kötü bi sevgili ?  hayır değilim . bunlar bana hakarettir . mükemmel değilim ama içimdeki kötülük herkesinki kadar . haketmiyordum . haketmiyorum . o da anlasa .  tüm gün elim telefondaydı . hatta bi ara öğretmen hattım çekmemiş de annem aramış diğerinden . o aradığında fotoğrafı görünür ekranda . dizime yatarken çektiğim çok güzel bi fotoğraf . ekranda sadece isim yazıyordu halbuki . yine de heyecanlandım . o sandım . değildi . zaten beklemek kabahat belki . önce bi siktir çekip cevap verdim . annemin sesi endişeli . merak etmiş tabi kadın . o kadar çok ağladım ki gecenin köründe korkar tabi kadın . ben uyudum , annem uyuyamamış beni düşünüp üzülmekten . anne yüreği . acaba diyorum annesine beni mi anlattı da 1.5 seneden sonra , kadın ters bi tepki verdi de mi böyle oldu ? yanıtsız sorulardan biri işte . annem arıyor 1-2 saatte bir . korkuyor . bana bi şey olmasından , eğer çok üzgünsem kendime bi şey yapmamdan korkuyor . korkmasın . iyiyim ben . bu durumdaki biri için süperim hatta . ama olur da bana bi şey olursa , tek suçlusu o’dur. osmandır . Yoldan geçerken araba çarpsa da , merdivenden ayağım kayıp düşsem de , maket bıçağıyla elimi kessem de suçludur . çünkü dalgınlığımın sebebedir . elleriyle boğmasına  kalbime bıçak saplamasına gerek yok . zaten taa istanbul’dan uzanıyor elleri . boğuluyorum . nefes yok . duman soluyorum . kalbim sızlıyor , bıçağa ne hacet . yaklaşık 23 saat oldu konuşma başlayalı . 1 saatten fazla konuştuk . o bağırdı aslında , konuşan bendim . ama insan bu kadar mı kibar kavga eder ya ? hayret yani .  o bağırma seansı bittikten sonra o kadar sakin , hatta ruhsuz bi konuşma . kavga demeye dilim de varmıyor aslında . söylenen bi şeyi anlamadığımızda “efendim” falan dedik ya . seviyomuş ya hala , saygı da sevgiden gelir . hala saygılı . şu an ne yapıyor acaba ? arayamam . aramam . beni mi düşünüyor ? günü nasıl geçti ki ? yemekte ne yedi ? yorgun mudur ? bu gece napcak ? yarın dersi kaçtaydı ki ? soramam ki . hep soru olarak kalır belki bu cümleler . cevapsız . bir sürü soru gibi . ama dün sorduğum sorulara cevap verdi . bazısı çok mantıksızdı aslında . anlayamadım . çetrefilli . “peki beni hala seviyo musun?” dedim “evet” dedi . sustum . sevinemedim . doğruyu mu söyledi yoksa vicdanını rahatlatacak o’na göre minik , bana göre dünyadaki en büyük yalanı mı söyledi ? cevapsız . vicdan muhasebesi muhabbetiyse ya da bi ihtimal beni (daha fazla) üzmemek  için yalan söylediyse , hala değer veriyor demektir . kim bilir …

en iyisi yazmayı bırakıp biraz ağlayayım . ama önce how i met your mother var . izleyim . belki açılırım . sonra bi de duş . arınıp çıkarım . onun koklamayı pek sevdiği saçlarımı kuruturum . belki uyurum .  yarın uzun olacak ..
unutmuşum . eskiden beni engellediği adresinde şu an “nil karaibrahimgil SEVİYORUM SEVMİYORUM” yazıyor . kavga (!) da böyle çıkmamış mıydı sahi ? kıllanıp aradım ve olaylar gelişti . düşündükçe yazarım . düşünmek istemiyorum .
hala facebooktan silmemiş . ilişki durumu da stabil . “complicated” . ben de onu seçtim dün gece . işler bu haldeyken hala ilişkideyim diyemezdim . kızlar geçicidir , 2 gün sonra aklı başına gelir de özür diler , zaman ver dediler . bakalım . zamana sıçayım .
bensizliğin nasıl olacağını merak ediyormuş . merakını gidersin bakalım . bensiz kalsın. mutlu olursa ömrü boyunca bensiz kalsın . sevgisiz , aşksız , mutsuz , umutsuz kalsın . kalakalsın .
aramıyorum . sabrediyorum . o dediği için değil . çağrımı redderse daha çok kırılmaktan korktuğum için . ya açarsa ? o zaman da tekrar ödün vermiş olurum . dün gece de dedim . ipleri senin eline vermişim hepten . ayrılmak da ayrılmamak da sana bağlı . ilişkinin gidişatı da  sana tabi . suç bende aslında . bizi bu hale ben getirdim . seni çok sevdim . biraz fazla sevdim . o da biliyor .
11.03.2009, ankara*


+onu  mu çıkarmış çıkara çıkara .. bakış açısı da önemli sanırım .

-kesinlikle zaten sanırım bu yazının önemini , anlamını tam anlamayacağından korktuğum için kendime sakladım onca zaman .
+olabiliyor ama gerçekten her şey açık olsun bir o anlamayabiliyor 
pekala .







*gerekli tüm izinler alınmıştır. 
 
Free Hit Counter