Thursday, February 25, 2010

minimal öyküler.

-ne iyilik, ne kötülük.sen ve ben,yalnızca,dedi kadın.
-bu cennet mi,yoksa cehennem mi oluyor? dedi adam.
-araf, dedi kadın.
-orda da sevişilir mi? dedi adam.
f.e.

Monday, February 22, 2010

alone with everybody.

the flesh covers the bone
and they put a mind
in there and sometimes a soul,
and the women break vases against the walls
and the men drink too much
and nobody finds the one
but keep looking
crawling in and out of beds.
flesh covers the bone and the flesh searches
for more than flesh.

there's no chance at all:
we are all trapped by a singular fate. 

nobody ever finds the one.

the city dumps fill
the junkyards fill
the madhouses fill
the hospitals fill
the graveyards fill 

nothing else fills.

c.b.

Sunday, February 21, 2010

adsızmış.

ağlama, ağlamak biraz öteye kaçmaktır.
ağlamak, hüzünle anlaşmak,
ve kucaklaşmaktır.
ağlamak  sığınmaktır ne olsa,
avuç açmaktır
uzak da olsa, yakın da olsa
biraz onu öteye itmektir.
kişinin en kolay mutsuzluğu
ağlamaktır, geçiştirir umutsuzluğu.
daha zoru var, susmak zor
susmak bir ağaç, dallarında,
susmak, ağlamaları da tutuyor..


ilk defa rahatlatamadı,olduramadı,beğendiremedi kendime okuduğumu..kapandım kulaklarımın üstüne..
her daim yaralayan..temizlenmek gibi ama değil.
olmaz.

Saturday, February 20, 2010

reality bites.


deseydiniz ki:2000'ler  değil de 90'lar mümkünse azalmadan..mümkünse daha az ulaşılabilirlik..tüm gece boyunca telefonun diğer ucuna giden arkada belli belirsiz diyaloğu bölmeyecek kadar bir müzik eşliğinde..ve nakaratlara inanıyorken hala..ne olursa olsun sözler gerekliyken..karşınızdakine söylenmesi gerektiğinden değil de belki bir gün duyması gerekebilir diye öncesinden sarfettiğiniz..cümle aralarına altmetinler sıkıştırmadan..hey buradayım diyebilmek,seni dinliyorum diyebilmek..gerçekliğin ayarlarıyla oynamadan,bulandırmadan ki nerede nasıl uyandığınızın bilincinde olabilmeniz her defasında..
er ya da geç..
size yalan söylediğimi düşündünüz,oysa gerçek değil bile diyebilirdim size isteseydiniz.
..
90'ların ertesinde çoğu neden sorusunun cevabı bilmiyorum olsa da değişimin önündeki en büyük engelin karşı direnç olduğunu biliyorsunuz artık 2000'lerde..bulup alabileceğiniz en büyük ya da yegane ders bu.
..
bağlanma korkusu..kaybetmeden bir önceki..hayır, hissettiğim bunlar değil.
..
değişime karşı direnç göstermek buraya ait olmak anlamına gelmiyor önyargıların aksine.














..
ve neden susmak,onmamak hep..
basit çünkü  herkes görmek istediğine bakıyor.
bu cevap daha kabullenilebilirdi en başından..90'larda bile.

stupidity.

"there's no happy ending with me"
klişeydi ama  aslında ne kadar yaratıcı gelmişti izlerken.
..
his?uyanma vakti geldi.
ironik?komik daha çok.
..
çözdün ama geç.neyse hoşgeldin nihayetinde.
..
düzene soktuk herşeyi soktuk düzene oh ne rahat
bizim rüyamızda dünya yandı ve durdu
karşımda sonsuz bomboş..
..
sona iki kala meğersem karanlık suyun dibiymiş.bomboş x3 melodiye anlam katarak lütfen.
beklemiştim evet hatırlıyorum.
sana diyecek kelime beğenemedim.
falan fişmekan.bu mudur?
budur.dağılın..
okuma düzeni: bırak allahını seversen modu.

Friday, February 19, 2010

sleepless in seattle.

ironilerin geçidiyle başlayan dünü zorla bugüne bağladım uzun zamandır bu kadar dolduramadığım bir geceyle..başlangıcında ne amanda'sı lan burarak gülümsetmişti okuduğumda kısa bir süre..sonra çıkmayı beklerken 2 sene öncesinin rs'da bir röportajını özellikle seçip okudum..diğerleri dışarıda güzel bir geceyi izlerken o da içeride onları beklerken..ilk cümleyi ardından ikincisini peşisıra bir solukta yazmış chris martin..malum yıldızlar ve diğer herşeyi tek bir renge indirgediği sevdiğim şarkısıyla gülümsedim çağrışımlara,taksim belirdi birden planlarda,uyar mıydı,neden olmasıncı tavrımla  olur dememle önce yağmuru ardından da doluyu musallat ettim istanbul'un başına..neyse ki kısa sürdü çıktık bir an kadıköy ikilemine düşsek de alıcağı uçlar  daha ucuz olduğu için taksimde karar kıldık...çift katlı beni darlandırır bu saatte ki saati yok aslında bildiğin nefret ediyorum demiş bulundum -şehirlerarası değillerse- otobüslerden hele ki çift katlılar söz konusuysa..sağolsun kırmadı beni demiryolunu kullandık,ardından vapur..tabii karaköy'ün yokuşlarına hazırlıksız yakalandı beklemediğinden,malum bizim yaka ne kadar sinikleştiriyorsa insanı diğer yakanın büyüsü  de her zaman bir başka etkiliyor beni,yorulmam etmem pek..göz açıp kapayıncaya kadar tüneldeydik,ezbere bildiğim avlulardan geçip..verilen adrese doğru yürürken olanca açtığım algımla insan dalgasının arasında kısa bir savrulmanın ardından dükkan sahibi elemanla fazla uzatmadan kararında hoş bir sohbet,karlı bir alışveriş,bir an kat von d imitasyonuyla karşılaştığımızda geçici bir kısmi bocalamayla kopmamız tabii ki o değil ..birden  çarpması  kulağıma fonda çalanın..utanıp sıkılmadan masanın diğer tarafına geçip ekrana bakınmam dükkan sahibin  hazır olmadığı bir hareketimle..'i feel you'..çok güzelmiş dayanamadım dememle elemanın gülümsemesi.. ardından artan paramızla kolay gelsin diyip ucuz yollu bir mekana yönlenmemiz..bu sefer dinleyici konumunda oturuyorum ve dinliyorum bir insanın başka bir insana neler yapabileceğini..güya kapalı ortamlarda içilmeyecekti şu meret ah işte aldı gözümü duman boş bir anımı kollayıp,üzüldüm duyduklarıma başka bir haltta elimden gelmiyor zaten..1,2 ve 3 malum karşının çocuğuyuz sallanmadan kalkalım e hadi kalkalım o zaman..vapur yoktur bu saatte değil mi..metroyu niye erken kapatmışlar?midyeci şopar bir şeyler dedi cevaben,arkadaşım da cevaben ver şuradan bir kaç taneyi,ben de istemem yan cebime koy tavırları her zaman olduğu gibi tanesi 40 kuruştan üstüne ikram düz hesap olsun mantığı..abi bu son limon o yüzden ben sıkıyım..e hadi seni mi kırıcaz sık bakalım..midem küçülmüş resmen tıkandım hemen.. neyse kaçınılmaz otobüs yolculuğumuz akabinde..eve gitmek ya da gitmemek,fazla düşünmeye gerek yok gitmiyoruz son karar..umulandan daha seri bir şekilde istanbul'un diğer ucu güne başladığımız nokta doluyu çağırdığım mekandayız yine..soğuk kaçabilir yazın bile serin olduğunu varsayarsak buranın.. hmm peki size gidelim o zaman..yolda bir rastlaşma anında değişen istikametimiz..uyar mı,sen nereye ben oraya bu akşam,ben misafirim..büfeden yapılan ikmal sonrası tanımadığım bir mekan tanımadığım insanlar..selam deyip bir köşeye sinmekle açılan kapaklar,gülen yüzler..gerçekten gülüyorlar,mutlu bildiğin bu çocuklar,anlamıyorum bazı esprileri,ama anlamak gerekmiyor zaten hepsini..ikramlar,çerezler,national geo. da makatlar üzerine bir belgesel, koparan yorumlar..derken ortada beliren qubar,ortamda sigara içmeyen tek kişi olarak nasıl yani muhabbeti dönmesi hakkımda takılmaları akabinde,e canım o ayrı bu ayrı sonuç olarak dememle yarılması ortamın..makatların daha bi ilginçleşen yaşamlarını irdelememiz bunun üzerine,ben mümkünse geniş takılıyim,şu yastığı yere koyup otursam problem olmaz değil mi,bacaklarımı uzatmak gerekiyor gördüğün üzere..evet qubar test edildi,onaylandı,olağanüstü bir şey ve illaki zararlıdır diyerekten bir dahakine kadar tövbe edildi topluca..kalkarken ev sahibinin son hareketi beni benden alan minyatür hobby..evet senelerdir bir tadınının içine etmedikleri bu kaldı sadece,haklısın..yüzsüzlük olur diye bir tane daha isteyemedim..onca ikramın üstüne,ismini hatırlayamasam da,ki bir kaç güne emir altına gidecekmiş az evvelinde öğrenmemin üstüne vedalaştık,kendine dikkat et..
uyku emareleri değil sanki biraz yorgunluk,sıcaktan soğuğa çıkmanın etkisi de yok değil..büfeye uğrayalım,ciddi misin,evet sana da alıyorum,bilmem yeterli benim için aslında,uyumucaksın herhalde bu saatte,yok nereden çıkardın,iyi sana da alıyorum,hmm peki abi..dur hobby de alalım,alalım,borcumuz..2 sene olmuş gelmeyeli hesapladık,düzen her zaman ki gibi bambaşka,suit e çevrilmiş bir oda 2 tekli koltukta bu sefer mekanımız,ki iyi fikir hakkını teslim ettim..yalnız ben üşüyorum dememle elektrikli ısıtıcının kemiklerime kadar işlemesiyle uyurmuyum acaba fikrinden bir kalemde uzaklaşmam..kedi gibi pufun üzerine yayılmam,konuşmak,konuşmak,konuşmak,şu an her yer kendi evimden daha iyiydi mutlaka ama neredeyse boş sayılabilecek kadar sade olan bu odada etkisi belki bir gecelik olacak  olsa da cidden işe yarayan cümleler eşliğinde  bir başka bilgenin yanında olduğum hissi..güzeldi ne diyebilirim ki..belki de birbirimizi kandırdık..ne güzel söylemiş ama o bile kendini kandırdı sonuçta..ilk albümünden bir parçayı dinlerken yavuz çetin'in..günün ilk ışığının üzerine hadi uyuyalım artık demem,üst baş bir şeyler ayarlayana kadar dolapta,çoktan uykuya dalması bilgenin..e karaköy yokuşu bitirdi onu..uzandım iyice örtündüm,iyi geceler dedim,ama belli ki çoktan rüyaya yatmıştı..dönüp durmaktan yorulana kadar debelenmem,kısa bir an her şeyin durağanlaşması..ve bir sürü rüya içimdeki benleri onunkilerle karıştırıyorum,herşey aslında bir parçası ya içinde olduğum bütünümün..2-3 saat sonrasına gözümü açmam çalan telefonuyla..tabi duymadı bile,telefonun diğer ucundaki de fazla düşmedi üstüne,bir iki çalıp sustu telefon..bir beni uyandırmaya yetti de arttı tabii..üşüyorum açıkta bir yerim olmamasına rağmen..dışarıdan gelen sadece kuş sesleri,perdenin arasından yarım yamalak sokulan güzel havaya ek olarak..güneş nereden çıktı dedim kendi kendime..daha yaza bu kadar çok varken,hep yağmuru kabul kimse istemez ama samimi gelmiyor gibi..adı üstünde kış güneşi..uyanmasını bekledim uzunca bir süre,uyuyabildiğimden daha uzun bir süre belki..kahvaltının ertesinde dışarı çıkışımız dükkana doğru  kısa bir yürüyüşün ardından ve eve dönüş..dolmuşta cam kenarında oturmam şansıma ve mümkün olduğunca uzaması yolun sıkışan trafik yüzünden..bir süre elimdeki dergiyle gözlerimi siper etmem,ama sonunda dayanamayıp güneşe bakmam..evet zamansız da olsa parlıyor yukarıda tüm gücüyle,tam şu durumda renk alıp alamıyacağımı düşünmeye başlamışken bitmeyen yolda birden o her zamanki yerde  müsait inmem..evdeyim.dün güzel bir şeyler oldu sanırım..ama gerçekten ne olduğu hakkında bir fikrim yok..sağ alt köşeye bakınca bir tam gün.acaba nasıldı?

Thursday, February 18, 2010

iki nokta yan yana..

çok fazla film;daha bir sürü izlenmesi gereken..çok fazla dizi;e lost gelmiş burnumun direğini sızlata sızlata,diğerleri olmasa da olur..neredeyse sıfır kitap;geçiniz...bolca müzik;kısır döngü playlistler..az yemek;mükemmel bir duygu..az çalışmak;güzel güzel hadi bakalım..kararında egzersiz;olmazsa olmaz..ödemeler;sözünüzü hatırlatırız..gece yürüyüşü;komşuya selam..haber siteleri;gözüm seğiriyor..çok fazla devrik cümle;farkındayım..
ben 3 dakika geriden,evdekiler 30dakika ileriden..baktım da kısırdöngüye benzettim..kırılıcak ama,kırıcam sonunda bunu..ben.bugün güzel bir şey olsun..
duygularım yolumdur..evet bir anda karşınıza bağlama çıkar..müthiş..

Wednesday, February 17, 2010

adsız.


kendime(03,07) :
-'sakın.'

Tuesday, February 16, 2010

'naive' değil naif*.






















 dün akşam.evet silinmese de soluyor renkler..dövme gibi..sordum 14 senelikmiş,üstünden geçilecek..çok güzel görünüyor ama düşünemiyorum nasıl olacağını,aynısı mı olucak gerçekten...amacı bir şeyleri hatırlamak  çoğunu o koltukta izlediğimde..iğnelere  dayanıyorlar bir şekilde,hatta gerektiğinde üstünden de geçebiliyorlar aynı noktaların uzun uzun...ne zaman izlesem içki baş yardımcı steril ortamın yanında.. ki aslında olmaması gerekiyor bünyede tam da o an.neyse ben sadece birkaç damla elma suyu alıcağım votkanın üzerine..tatsız şeyleri içemiyorum..nefret ediyorum bir de üst baş illaki sigara kokmalı ya içmesende,mümkün olduğunca gözden çıkarılmış şeyler olmalı üzerimde önceden giyilmiş.sanatkar gülümseyerek arada bir sormalı bana da ''çizelim mi bir şeyler hazır gelmişken?'' ..geri gülümseyerek bir bardak daha almalıyım dövülen müşterinin votkasından.bazıları daha hassas,bazıları daha dayanıklı..yarım bırakanları da görüyorum,yetinmeyip yenilerini ekleyenleri de..ne zaman gelsem birilerini hatırlamaya çalışırken buluyorum demek ki.bense  her seferinde içebildiğim kadarını içip yenisini dolduruyorum bardağıma fırsatını bulursam..''nasıl?'' diyenlere bilmiyorum illaki bir resme benzemeli gibi diyorum mümkün mertebe köşesiz kelimelerle..eğer insan vücudunu olduğundan daha farklı hale getirecekse,''uyum'' olmalı bildiğin hani...gibi diyemiyorsun tabii uluorta.işini mi baltalıcaksın adamın?ben  diyorum ama bazen,fikirlerimi kendime saklamayı yeğliyorum çoğu zaman özellikle ikramıysa bir başkasının hoş sohbetinin yanında içkisi.biraz alkol çokca acıdan tatlı olmuş bakışlara dikkat edince,içine etmemeli şu güzel ortamın diyorum kendime...beden onların..bardağımdaki de payıma düşen.sus veya sende bir şeyler de ilginç olsun konuyu dağıtmadan.makinanın sesine uyuz oluyorum bardağımın  boşalmasına yakın.az öncede tam tersini söylemiştim.birden gerildiğini görüyorum derinin,onunda sınırı var tabii..biraz bekliyoruz..karar verilecek bu akşamlık yeterli mi diye..devam ediliyor ertesinde.giderek elma suyunun tadı yoğunlaşıyor bardağımda,ağzımda bastıramadığım  acı bir tatla dönerken başım..zaten acı değil beni  tek rahatsız eden..solmasını sevmiyorum renklerin.balıklara yem atıyorum giderken,akvaryumun büyüklüğü karşısında yine ve yine hesap ediyorum acaba ne kadar su olduğuna dair içinde..pek ilginç değiller ne yazık ki  ben de kendimi öyle hissediyorum..cama bir iki tıklatınca tepki bile vermek gelmiyor içlerinden..neden renksizsiniz hepiniz?
sokağa girmeden büfenin önünde duraksıyorum bir an sonra devam ediyorum eve yürümeye.yatmadan biraz müzik,tam dalmak üzereyken dişlerimi fırçalamadığım aklıma geliyor,hiç söylenmeden kalkıyorum.tekrar uzandığımda devriliyorum ılık yatağıma..neyi dinlemedim uzun zamandır diye düşünürken aklıma geliyor,böyle bir kapak* yok yalnız.sesi kısıyorum..dulli dulli dulli ya da gugli gugli gugli.aynı şey.

'mut'suz son..

''can a heart still break after its stopped beating?''
  .
herşeye rağmen yine de*
"emily: pardon my enthusiasm.
victor: i like your enthusiasm."

If I touch a burning candle
I can feel no pain
If you cut me with a knife
It's still the same
And I know her heart is beating
And I know that I am dead
Yet the pain here that I feel
Try and tell me it's not real
And it seems that I still have
A tear to shed

son?

Monday, February 15, 2010

şifresiz.

sonunda ne olduysa artık bir parça  kendine acımaya başladın ve suçlamayı bıraktın,hoşnut değilsin hala kendinden ama bir şansı da kesinlikle hak ettiğine inanıyorsun..hükümsüz artık hakkındaki tüm yaftalamalar ve karar:beraat.evet yanına kar kaldı tüm yaptığın taşkınlıkların,ama takılıp kalmanın manası yok..olan oldu..niyetin kötü olmadı hiç bir zaman ve kimseyi incitmek istemedin..ama duvarlarla konuşmanın manasızlığını anla artık..sen örmesende yıkabilecek kadar güçlü hissetsen de ne kadar kendini sabahına daha da kalın bir duvar bulucaktı seni.. sende biliyorsun.sonuçta başından beri değişen bir şey olmadı,olmayacaktı..artık kabul etmek gerekiyor birincisi bu bir hastalık değil ve dolayısıyla sen de hasta değilsin..ama kabuklarıyla oynamak iyi gelmiyor yaralarına..ikincisi ummayı,sanmayı bırak hatta o kelimeleri kullanma daha da.değmiyor çünkü hiç bir şey sana, acı ama gerçek.kendine zarar veriyorsun sadece,bence yapabileceğinin en iyisiydi bu..en başından beri yalnızdın.. hatırladın mı tüm o anları her defasında..duvarda asılıydı saatin gitme vaktini gösteren şimdi de değişen  bir şey yok aslında..anlamlar yüklemeyi bırak olaylara, anlamsız olduğundan değil anlamayacaklarından değil..onlar görmek istemiyorlar sadece..onları suçlamadığını biliyorum,yalnız her şeyi de sen kırmadın unutma..dikilerek eskisi gibi tutmaz  senin bedenin eskisi gibi görünmez bir daha asla..ve artık ağlamana izin vermeyeceğim bir başkası için,yaşlarını saklamayı bilmiyorsun çünkü sen,öğrenemeyeceksin de engel olmazsam..
ama o anahtarı sakladığını biliyorum,kırdığın değil diğeri,anlıyorum seni girmek istemiyorsun o odaya bir daha..korkma sakın, girmene izin vermeyeceğim oraya tekrardan ve unutma ben sözlerimi hep tutarım.çıktığından beri her şey bir testti ve özgürlüğü hak ediyorsun artık.nefes almayı hatırla,koşmayı hatırla,avazın çıktığı kadar şarkı söylemeyi hatırla..korkma olmadığın bir şeye dönüşmedin sen hala sensin..içinde nefretin filizleneceğine hiç inanmamıştım zaten başından beri.bu sefer telafi edeceğim her şeyi öncesi için üzgünüm ama göremiyordun kendini ,kurtulmak istemiyordun benim seni kurtarmak istediğim kadar..ama izin vermeyeceğim sana bu sefer çocuk.benim için her şeyden daha değerlisin.
şimdi gözlerini son bir defa sil ve kalkıp iyice yıka yüzünü kimseye görünmeden..gülümsemeni görmek istiyorum..aynada buluşalım..2 dakikan var.

Thursday, February 11, 2010

if god will send his angels..

şükürler olsun.

Wednesday, February 10, 2010

smile.

ilkin..şöyle derin bir nefes alarak en güzel sesinle
don't it make u smile?
don't it make u smile?
when the sun don't shine (it don't shine at all..)
don't it make u smile 

i miss you already
i miss you always
i miss you already
i miss you all day
this is how i feel
..dersin
hissettiğin budur,öyle hissedersin ki..ve sonra gülümsemesini gördüğünde yok yok aslında..
make my getaway
time on my own
leaving's a better way
to find my way home
to your smile ... smile 

diye sayıklarken bulursun kendini..
hani inancın kırılmıştı,inanmıyordun ya hiç bir şeye..bir anda döndürür seni..tek gülümsemesiyle.
ne yaptım,ne yapıyorum dersin..o an ne yazıyorsan,ne çiziyorsan,ne düşünüyorsan bırakırsın..
her şey o kadar hafifler ki..tüm ağırlıklarından kurtulmuşcasına..
bu kadar güzel bir gülümsemeyi bozmamalı hatta gülümse sende dersin kendine..

+kendini mi kandırıyorsun?
-evet,büyük ihtimalle.
+ama güzel değil mi?
-kesinlikle.
+tanrı gülümsemesini korusun.
-korusun.
+hepsinin.
-hepsinin.

resim yok,yazı yok..benle ilgili hiç bir şey yok ne aklımda ne de başka bir yerde..var değilim şu an..
ama gülümseyebiliyorum.
hikayemde bahsettiğim canavar ben değilmişim..belki bir gün yazmaya devam ederim yeniden..güzel şeyler söylerim yine..o güne kadar emanet ediyorum içimdekileri..her şeye değerdi,her anına.
ve umarım bir gün affedilirim tek pişman olduğum şey için.

bu kutsal gerçeklikte, bu kutsal deneyimde. burada olmayı seçtiğim bu beden. 
burada yalnız olmadığımı hatırlat bana
bu beden, bu beni tutan bedenle sonsuz hissediyorum ve bütün bu acının yanılsama olduğunu.

sunay.

Monday, February 08, 2010

je mehr desto hayyam o zaman.

"hayyam, günahım var diye tasalanma,
bunun için dertlere düşmek boşuna.
günah olacak ki tanrı bağışlasın:
rahmet neye yarar günah olmayınca."
 ..
iki gün vardı dünyada bence ha var ha yok...
gelmeyen gün bir, geçip giden gün iki...

 ..
"nerdesin? sana baş kaldırmışım işte;
karanlık içindeyim, ışığın nerde?
cenneti ibadetle kazanacaksam
senin ne cömertliğin kalır bu işde?"
 ..
bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende...
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde.
seher yeli, eser yırtar eteğini gülün;
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün...
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
kimse bilmez...kimse bilmez...

..
"tepemizde dönüp duran gökler
büyücünün fanusuna benzer.
güneş bu fanus içinde lamba
biz de gelip geçen görüntüler."
..
yeryüzü padişahların, kralların olsun.
cehennem kötü insanın olsun, cennet iyi insanın...
tanrıya toz kondurmamak meleğin işi olsun,
temizlik, cennet kapıcısının işi...
kim, ne olursa olsun,
sevgili bizim olsun tek,
canı, canımız olsun...

..
bir çember çizsek
merkezinde sen çevresinde ben olsam
ben döndükçe seni
sen döndükçe beni görsen
acılar teğet, mutluluklar kiriş olsa
ve öyle bir an gelse
yarıçap sıfır olsa..
..
duru sudan daha temizdir benim sevgim;
sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim;
halden hale girer başkalarında sevgi:
neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim.

--
sevdiğini mertçe seven kişi
pervane gibi özler ateşi.
sevip de yanmaktan korkanların,
masal anlatmaktır bütün işi.
--
arkadaşlarla oturduk, içtik,
hepsi sarhoş oldular, sızdılar,
bu masada bir tek ben kaldım,
tanrım, inatçı katır gibiyim,
neden yaşıyorum hala,
artık benim de gitmem gerekir.
dedi ki fakir:
güzel dost, ölme,
masada sızmayan biri var hala

..
isyan edip, karşında duracağım; nerdesin?
karanlığı, ışığa yoracağım; nerdesin?
ibadete karşılık, cenneti alacaksam;
bağış mı, ticaret mi; soracağım; nerdesin?

..
can o güzel yüzüne vurgun, neyleyim
gönül tatlı diline tutkun, neyleyim
can da gönül de sır incileriyle dolu
ama dile kilit vurmuşsun, neyleyim
..
"bir yürek ki yanmaz; yürek denir mi ona?
sevmek haram yüreğinde ateş olmayana.
bir günü sevgisiz geçirdinse yazık..
en boş geçen günün o gündür inan bana!"

..
"geçici aşkın tadı-tuzu yoktur, köz olmuş,
yarı sönmüş ateş gibi bir parlaklığı, bir ısısı yoktur.
aşık olan kişinin yıllar, aylar boyunca gece-gündüz
ne rahatı-kararı olmalı, ne yeyip ne içmesi."
..
"benim halimden haber sorarsan,
bir cift sozum var sana, yurekten
sevginle girecegim topraga,
sevginle cikacagım topraktan."

..
..
bitmez.

10.

..rüyamda asimetrik paralelde sıçrayıp duruyordun.. hakem, puanlama, seyirci, ışık vs. olmadan bir tek benim için sanki.her an kıyısından dönüyordun düşmenin, ama sürekli kavrıyordu bileklerin ustalıkla barı.. bir süre sonra  düşeceksin diye heyecanlanmayı bırakıp sadece ahengini izlemeye bıraktım kendimi.. o kadar yükseğe savuruyordunki kendini ve o kadar alçaktan dönüyordunki, gözlerinin kapalı olduğunu farkettim birden.. sen sadece yapman gerekeni yapıyordun basitçe.. ne kadar yükseldiğin ya da ne kadar yere yaklaştığın umurunda değildi.. ve en son taklanı atıp ayaklarının üzerinde öyle zarif durdunki  ve bana gülümsedin gibi geldi gözlerin kapalıyken hala.
 ..
"Şöyle geç, on numara" 
-Böyle mi diyorlardı cidden?
-On numara değilim, değil mi?
-Burada anca altı ya da yedi ediyorum. 

gece.

ben değil bu dışarıdaki gece şarap sarhoşluğuna ihtiyaç duyan,neden derseniz bana bakmayın bilsem  anlatmaya niyetlensem konuşmayı beceremem ki ben uluorta,anlatacak şeylerim o an aklımdan geçenlerdir;o da gündüzünden öğlenine, oradan da akşamına takılırsa  benimle beraber yol boyunca yürürken dışarıdan getirdiğim öteberi duyguları birilerinin o kadar.dediğim gibi bu gecenin ihtiyacı,benim değil.benim bir alıp veremediğim ,herhangi bir derdim yok kimseyle ki içeyim durduk yere..hem bir derdim olsa niye içeyim bir de,uyuşmayı sevmem bakmayın üstüme başıma,biraz pis olsam da şu an aklım tertemiz yerinde benim..kimlik mi?bilirim ben kendimi,kaybetmedim ki  hiç bulunmak isteyeyim,taşımam o yüzden..beni lafa tutuyorsunuz ya olan geceye oluyor,benim için hava hoş,gerçi biraz serince keşke daha sıkı giyindiyseniz içiniz miydi az önce ürperen üşütmek istemem sizi sorularınızla..izin verin şu şişeyi ona götürüp geri geleyim,evet üzerimde para olmadığının farkındayım başından beri,vermeyeceğim demedim ki size,herşeyin bir karşılığı var elbette ve  içim rahat etmez benim karşılığını ödeyemezsem..ne o hem  para kazanmak istemiyor musunuz yoksa siz.sadece bir iyilik istiyorum sizden bir arkadaşıma iyilik yapmak için,bir kaç saat içinde getireceğim isterseniz fazlasını da veririm para sorun değil şu an üzerimde olmamasını gözardı edersek,sonuçta bir iyiliğe neden olucaksınız sayemde ve üstüne birkaç saat sonrasına ücretini de alıcaksınız fazlasıyla,sabaha kadar açık değil misiniz zaten,eğer paramla zengin edebileceksem sizi birkaç saat sonrasına kadar gözkulak olurum hem zenginliğinize,bana güvenebilirsiniz herkes bana güvenir ve siz de güvenilir,iyi bir insan olmasanız gece bana güvenip bu saatte size yollamazdı değil mi?
iyi bir insan olduğunuzu biliyordum,gece de biliyordu,mutlaka geleceğim birkaç saate..şimdi acele etmem lazım,çok geç kaldım kusura bakmayın,zahmet etmeyin cebime koyarım ben,tekrar teşekkür ederim geceye bu iyi dileklerinizi ileteceğimden de emin olabilirsiniz.
ahh,az kalsın unutuyordum iyi geceler.

Sunday, February 07, 2010

..

..

Saturday, February 06, 2010

lacrimosa.

duymamak ya da duyamamak..
müziğin olmadığı bir hayattan bahsediyorum size.en başta bir hafta ara vermeyi düşünün..kulaklarınızı kapattığınızı dünyaya.yanınızda ansızın  sesler belirdiğinde koşarak uzaklaşmanız gerekecek sessizliğe ulaşana kadar.sağır olmayı dileyeceksiniz bencillikle,ama sağır değilsiniz..her şeyi duymak isteyecek kulaklarınız,özellikle şu ana kadar duymaktan ısrarla kaçındığınız kafanızın içindeki  sizin ve başkalarının seslerini en çok..duymamaya alışmıştınız o sesleri bugüne kadar,duyamamak problem olmamalı size..korkmayın bu kadar,bir haftadan bahsediyorum sadece.
___________________________________________________________
+kendi aranızda konuşmayın,beni dinleyin.beni dinleyin.
..
..
+biraz daha  sabırlı olsaydınız..sadece bir hafta, size görmek ya da görememekten de bahsedecektim daha.gidin bakalım,arkanıza bile bakmadan gidin sizi benciller.karanlıktan korkup kendinize ait olmayan renklere sığının hadi,yapabileceğiniz bundan fazlası değil.haketmediklerinize sahip olamazsınız ve sahip olmadıklarınızı  asla kaybedemezsiniz,duyuyor musunuz kaybedemezsiniz!
..
..
+sen niye hala buradasın çocuk?
-gidebilecek başka bir yerim yok çünkü.
+niye bu kadar bağırıyorsun,sağır değilim.
-özür dilerim.
+baştan yaptığın şeyler için sonradan özür dilemenin bir anlamı yoktur.
-özür dilerim.
+her neyse..
-ben duyamıyorum.
+duyamıyor musun?dediklerimi anlıyorsun ya işte..en azından anlamasan da anlamış olduğunu farzediyorum,fazlasıyla boş bakışların.
-ben duyamıyorum.
+başka bildiğin bir kelime yok sanırım.geç kalıyorum gitmem lazım,burada bir işim kalmadı.
-ben..müziği duyamıyorum.
+müziğimi?
-evet,müziği duyamıyorum.
+sadece bir hafta duymayacaksın çocuk,sadece bir hafta,bunu yapabilirsin istersen.başarabilirsin.
-ben..başardım sanırım.duymamayı..
+doğru mu söylüyorsun?
-evet.doğru söylüyorum.sanırım..
+sanırım mı..
-...
+gitmem gerekiyor.gitmeni isteyeceğim çocuk.
-..
-üzgünüm.
+sen burada mısın hala?laftan anlamıyorsun belli ki.
-ben çok üzgünüm..duyamadığım için.
+büyümeyi dene çocuk.
-ben büyüyemiyorum.
+elbet büyüyeceksin sende,herkes büyür,çocuklar bile.. inan bana.senin yaşındayken bende hiç büyüyemeyeceğimi düşünürdüm.ama bak şimdi kocaman bir adam oldum.hadi çocuk git artık.
-ben çocuk değilim.
+evet küçük bir adamsın,haklısın.
-ben 28 yaşındayım.
+28?emin misin?benden daha yaşlısın demek ki..hmm peki ne demem gerekiyor sana çocuk,özür dilerim küçük adam.
-evet.ben büyüyemiyorum ama..
+peki söyle neden büyüyemiyorsun?
-ben büyüyemiyorum..
+off..
-özür dilerim..gerçekten özür dilerim.
+yeter artık.defol duymak istemiyorum seni.
-beni dinlemeni istiyorum.
+ama ben seni dinlemek istemiyorum.anladın mı dinlemek istemiyorum.
-ben..
+sus!defol!defol!
..lacrimosa kirpiklerine dokundu ve sakladığı gözyaşını bıraktı gözpınarlarından..ana rahminden insanların arasına bilmediği,hiç bir zaman çözemeyeceği dünyaya geldiğinde ki ağlayışından kalma son hıçkırığının ardına saklamayı başardığı gözyaşını..büyük adam yanağından düşerken yakaladı bir göz kırpma aralığında..avucundaki ıslaklığı hissettiğinde sinirle gerilmiş yüzü gevşemeye başladı hafifçe,birden gözlerini bir yansıma aldı yukarıda bir yerlerden.bir meleğin küçücük gülümsediğine yemin edebilirdi büyük adam o an..lacrimosa,küçük adam duvara sırtını yasladı yavaşça diz çökebildi sadece durduğu yerde..gözlerini açabildiği kadar açtı ve izlemeye daldı meleğin küçücük gülümsemesini.büyük adam elini küçük adam lacrimosa'nın başına koydu..kısacık kesilmiş saçlarında gezdirdi bir süre..konuşmadı büyük adam suskunluğunu dinledi lacrimosa'nın.büyük adam o kadar bilgiliydi ki suskunluğun anlattıklarını anlayabiliyordu çoğu insanın aksine..lacrimosa'dan daha sonra gelmiş olsa da  dünyaya,ondan daha uzun süredir bu dünyadaydı..kimsenin göremeyeceği şeyleri görmüş,duyamayacaklarını söylemişti insanlara..büyük adamın içinde kötülük yoktu , olamazdı da yaşayamazdı çünkü onun kalbinde kök salmaya kalkışsa,onu gerçekten tanımış olanlar bilebilirdi bunu sadece..bir tek onlar olanca gerçekliğiyle hissedebilirlerdi.
..melek giderken ikisine de bir şeyler söyledi ve yavaşça belirsizleşene kadar  ikisinin aklında..ikisi de gülümseyebildiler  sadece..başka bir şey gelmedi ellerinden.büyük adam kulak kabartmasına rağmen duymadı ve gülümsemesi düştü giderek.lacrimosa ise duyamadı,yanağından bir damla düştü yere kulakları sağır edecek bir sesle.ama duymadı ikisi de.
birden küçük sarsıntılar yaşadı yerkabuğu bir tek yaprağı bile kıpırdatmadan..müziğin sesini açtı melek bir yerlerden..ikiside bakındılar önce birbirlerine sonra etraflarına duyabiliyordu her ikiside..ama görmeyi istediler bir kere daha..bilmiyorlardı görmeyi başaramayacaklarını,ama içlerinde o meleği tekrar göremeyeceklerine isyan eden kimsenin onlardan alamayacağı çok küçük bir parça vardı artık her ikisinde de ..
büyük adam avucundaki ıslaklığı dudaklarına götürdü,tadına baktı bilinçsizce..ve boylu boyunca düştü gerisine..lacrimosa eğildiği yerden doğrulup büyük adamın başında durdu sessizce..kalbi atmaktan yorulmuşa benziyordu büyük adamın,yaşadığı gördüğü onca şeyi hatırlamaya çalıştı ama yapamadı..güçlükle elini kaldırabildi..lacrimosa'nın kısacık saçlarına dokundu.kirpiklerine dokundu..ama beklediği gibi bir gözyaşı gelmedi bu sefer..küçücük gülümseyebildi son defadan bir önce attığında kalbi lacrimosa'nın ifadesiz yüzüne..lacrimosa elini büyük adamın kalbinin üzerine koydu ve gözlerini kapadı diğer eliyle.ve sesinin yüksek çıkmamasına dikkat ederken fısıldadı kulağına büyük adamın:
-gerçi suçlayamam seni,özellikle seni,neden bilemiyorum farklı geliyor kederin bana,tanışmamıza imkan yoktu biliyorsun başka türlü..önceden karşılaşmış olsaydık şimdi karşında olmazdım,ama seni görünce buna da inanasım gelmiyor artık  pek..neredeyse bu hale nasıl geldiğini merak edecek gibi oluyorum..sadece bir an.senin için üzgünüm büyük adam ama senin için yapabileceğim,anlatabileceğim bir şey yok ne yazık ki..
..sana mutluluğu kendinle kıyaslama desem beni dinler misin ki gördüklerinden sonra?
..elimi başına koysam bu gece rahat uyumayı başarabilir misin ki? 
..beni bir süre de olsa dinlediğin için teşekkür ederim,bana gülümsediğin için.böyle olmasını istemezdim.
..
büyük adam ve lacrimosa birbirlerinin isimlerini bilmeden bir daha görmediler birbirlerini.bilemediğimiz o kadar çok şey var ki.. büyük adamın içinde kötülüğün kök salmadığı kalbinin zamansızca neden yorulduğu..lacrimosanın neden büyüyemediği..meleğin belirsizleşirken her ikisine de söylediği kelimeler..aynı kelimeler miydi acaba..meleğin bir adı var mıydı..tekrar görünecek mi acaba onlara ya da bir başkasına,yine küçücük gülümseyebilecek mi yukarılardan bir yerden,gözlerini alabilecek mi birisinin..
'gözlerimi kapattığımda karanlığımda renklerimi görüyorum.gülümsüyor birisi nefesini hissediyorum,bana baktığını anlayabiliyorum yukarıda bir yerlerden.sesini duyabiliyorum.görmemeye dayanabilirim yanımdan gitmeyecekse..renklerden vazgeçebilirim.inan vazgeçebilirim.'


sunay.




If you were any thinner, you wouldn't exist.

Friday, February 05, 2010

nova'nın seyir defteri..


uyumamak için bir şeyler bulmalı..third eye'ın açılımını karıştırmak pek  iyi bir fikir değildi..o karga başımın üstünde uçup duracak belli ki  tüm uykularımda..şahane..6,40-7,20-8,30 saçmasapan hiç bir anlamı yok..ve olumsuzlukların üstüne -e takısı dur daha bunlar iyi günlerim..mariana çukuru şimdiki hedefim..derinliği 10,924 mü 11,033 mü..aradaki 109 metre ya hesabını yaptığım..bu kadar çabuk dibini bulucağımı da nereden çıkardım..en azından dibe değmek istiyorum bu sefer..çıkmak problem değil,dalmaya karar verdikten sonra.derin bir nefes almam lazım.

suyun üstü bana göre değil,bağırdığım da sesim bile çıkmıyor,ama suyun altı öyle mi?basınç problem yaratıcak illaki,biraz daha üstünde düşünmeli..109 metre hmm..
ve evet olmam gerektiği yerdeyim ya da olmamam gereken yerde değilim..
gece yattığımda nerelerde yanlış yaptığımdan çok neleri doğru yaptığımı düşünmek istiyorum..güzel olanları hatırlamak istiyorum..hatırlamaya çalışıyorum.
 
sadece bu kadarını düşünmek bile yeter miydi bana diye yatmadan önce düşündüm..düşündüm.düşünd..
6,40-7,20-8,30
dayanamadım tabi.kayıtsız kalmak mümkün değildi buna.
-open your eyes,open your eyes,open your eyes,open your eyes ..david,open your..
                         

 

artıksız şubat.

+kendini sev..
-denerim.
+(S).

...hep ben,hep ben bir yere kadar..sıkıldım kendimden,sızlanıp durmamdan..düşünmemek güzel bazen hatta eğlenceli ona göre..bak bak laflara,hep akıllı olmak zorunda zaten bildim bileli..umarım dediklerim sonuç verir,tek ihtiyacı olan sadece birisinin biraz kendini hatırlatması ona..1 ay süre verdim,ay sonunda diretti..hadi bakalım , içimden bir ses bu sefer ilk o konuşacak diyor..bekle dedim ya ondan..uykuyu sevdiği için suçlayamam onu..ben de deneyeyim..geç oldu.evet yarın erkenciyim.
'dibinde bekleme' klişeydi ama güzel geldi kulağıma, not ettim.acımasız(:

Thursday, February 04, 2010

yürü(me).

i.
neyiz ki biz?
ilk ışınları görününce güneşin,
kaparız tepenin gözkapaklarını--
çam değiliz ki, kollarımız açık
ürpererek karşılayalım donuk ışığı.
gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
tanımayız alacakaranlığı delen,
tepelerin arasından seçen bakışı.--
kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
gündüz yarasalarıyız biz.

ii.
geceyi düşleriz gündüzken,
geceyken de gündüzü--
yitirebileceklerimiz yitiktir
onlardan uzaktayken -- ama
özleriz, döneriz yeniden
yitirmeden
yitirebileceklerimizi
yitiremediklerimize.
yitirebilirdik, deriz;
ama yalnızca bir fiil çekimi bu--
tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
gündüz yarasalarıyız biz.

iii.
sağlamdır düşünce temellerimiz,
ama altlarında kist vardır, sonra kum--
dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
taştan duvarlarımızla, dimdik
ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
kaydırır temellerimizi hemen.
duyarız yerçekimini hemen,
titreriz. sımsıkı, gergin
bağlar vardır
düşüncelerimizi ayakta tutan, ama,
ya temelsizse temeli
bütün bu bağları
bağlayan
bağın?
bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
gündüz yarasalarıyız biz.

iv.
yapacaklarımız vardır kocaman,
kocaman başarılar, yüce çağrılar; ama,
tutmadığımız bir eldedir aklımız,
bir son selamda, biz aceledeyken gönderilen--
nedir ki acelemiz, niyedir ki?
camın boşluğunu arayan kocaman
pervaneler gibi, kanat çırpan
ışığa ulaşmak için
çırpınan, camı kıracakmış gibi--
düşmanımızdır oysa ışık bizim,
kanatlarımızı yakan, kavuran--
aradığımız --ışıkta-- nedir ki?
ışıktan gelir ölümümüz.
gündüz yarasalarıyız biz.

v.
hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,
ama bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi--
nasıl da kolaydır yalanlarımız, uydurmalarımız,
nasıl da rahat. iç sızlaması nedir bilmeyiz;
başedilemez gerçeklerimiz hazırdır çünkü hep--
kozasında mışıl mışıl kanat takınır tırtılımız,
sindire sindire yapraklarımızda açtığı delikleri.
övünürüz delik deşik, bölük pörçük
yeşilliğimizle -- yenmiş bitmiştir oysa
büyüme noktalarımız, su çekmez artık
kök uçlarımız, dökülüp gitmiştir
taç yapraklarımız artık.
nasıl da yabancı topraktan baş uzatmış taze fide bize.
gündüz yarasalarıyız biz.

vi.
bir görsek andığımız yüzü,
tanır mıyız? --tanır mıyız
sevdiğimizi, bilir miyiz neydi--
sevdik mi, seviyor muyuz?
yürüyüşü, saçının dökülüşü--
anımsar mıyız, anımsıyor muyuz?
bir anıdan başka nedir ki sevgimiz?
gündüz yarasalarıyız biz.

vii.
koy başını omuzuma yine.
aldırma, söylenmeden kalsın
düşünülmedikler, bilinmedikler -- bırak
unutulsun geridekiler, özlensin ileridekiler -- bırak
yansısın camda donuk ışık, usulca ışıldarken
sabah, aydınlanırken uçup geçen yeşillik.
gel -- uyuyalım güneş görününce,
aşınca tepeyi göz kamaştırıcı ışık.
uyanacağız nasılsa, dikelmeden ışınlar,
dümdüz, aklaştırıcı olacak yeniden bakışımız.
ama şimdi -- sanki sevdalı gibiyiz şimdi,
sanki karanlıkta sezinledik aydınlığın başladığı yeri--
şimdi kurduk sanki geceyi gündüzle,
şimdi kuruttuk sanki gündüzü geceyle--
aydınlığın karanlığında görür gözlerimiz.
gündüz yarasalarıyız biz.


iki binin tek haneli yıllarından kalma cogito zamanları.. kadıköy günleri sektirmeden haftanın her günü..doğup büyüdüğün yerdesin sonuç olarak yine,yabancılık yok yabancılar var çevrende..yakın ya da uzak semtlerden gelenlerle,akşam olduğunda ışığı bile farklı,hele ki yağmur sonrası kül rengi gökyüzünde beliren o gökkuşağının olduğu gün..

..ve bugün.tutunamayanların kapağını çevirmekle çevirmemek arası bir yürü(me) oruç babadan.hangisi daha önceydi hatırlayamıyorum ama üst üste durduklarını hatırlıyorum eskiden de şimdi olduğu gibi.içlerine resimler çizmişim bol bol 2 sene sonrası çıkılan ilk tatilde,altını çize çize doldurduğum sayfaların boşluklarına.
..paketledim kaldırdım güzelce,raflarda durmasın artık..göz önünde raflarda durdumu okunmayacak gibi geliyor,ki açmamışım bunca zamandır..gittiğimden değil de,gidebileceğim bir yer olmaması eziyor beni bugünlerde..içimde kötü bir his var,ama direncini takdir etmemek elde değil..

yanardöner..

geç olmadıysa hala çıkmamışsam evden,hala bir yerlerde beni bekleyen bir şeyler varsa ve bilinçsizce sürüklendiğim onun kıyısıysa..kahretsin öldüremiyorum içimdeki umudu.
UMUT BENİ BESLEYEN,BENİ BESLEYOR SANDIĞIM..

duran duran - come undone
mine, immaculate dream made breath and skin
i've been waiting for you
signed, with a home tattoo,
happy birthday to you was created for you
(can't ever keep from falling apart
at the seams
can't i believe you're taking my heart
to pieces)
oh, it'll take a little time,
might take a little crime
to come undone now
we'll try to stay blind
to the hope and fear outside
hey child, stay wilder than the wind
and blow me in to cry
who do you need, who do you love
when you come undone
words, playing me deja vu
like a radio tune i swear i've heard before
chill, is it something real
or the magic i'm feeding off your fingers
(can't ever keep from falling apart at the seams
can i believe you're taking my heart
to pieces)
lost, in a snow filled sky, we'll make it alright
to come undone now

hotel.


madem ki ortalık aydınlandı ve güne başlamak zorundayız..ve ve ve  ve dışarı çıkıp varabileceğimiz bir yer yok en mükemmeli.. günün şarkısını alalım kulaklığımıza ve sürüklenelim hava kararana kadar..bir gün daha.

i got no home in this world
just gravity, luck, and time
i've got no home in this world
just you, and you are not mine



stateless
fateless
stateless
(shut you cold)

there are no colours in your eyes
there's no sunshine in your sky
there's no race, only the prize
there is no tomorrow, only tonight

stateless
oh... what's the difference?
you can cover the world with your thumb
still so big, so bright, so beautiful

weightless
stateless

push down on me
push, down on me
(push)

awake now
a weight, get down on me
your weight... down...
bring your weight on, down on me
be the heavy hand, the mortal sand
be the weight, heart, get down on me

stateless
weightless

Wednesday, February 03, 2010

ya/ya da.

en mutsuz adamın tanımıysa: "... bir kişi bir yandan hatırlaması gereken bir şey olmasını umut eder sürekli... diğer yandan umut etmesi gereken bir şeyi getirir aklına hep.... sonuç olarak umduğu şey geçmişte kalır, hatırladığı şey ise gelecektedir... bu kişi daima hedefine hem çok yakındır, hem de uzak; o anda onu mutsuz eden şeyin ne olduğunu fark eder, çünkü o an o şeye sahiptir, diğer bir deyişle, bu kişi böyle bir mizaca sahip olduğu için, birkaç sene önce buna sahip olmuş olsaydı, bu kesinlikle onu mutlu edecek bir şey olacaktı, ancak o zamanlar da buna sahip olmadığı için mutsuzdu."

-- søren kierkegaard.

küçük.

 

eskiden  bastığım toprağa şimdi o küçük ayaklarıyla basıyor..durmuyor,yorulmuyor,ara sıra gözlerini dinlendiriyor keyfekeder,günün istediği saatinde..kimseyi takmadan,sadece kendi istediği kadar yemek yiyerek gözümüzün önünde  büyüyor her geçen gün,işine geldiği gibi sesleniyor,çoğu zaman adımla..takılar kullanmaması daha sıcak geliyor..yürüdüğü ender zamanlardan bir  resim..genelde 'beni kucağına al'ı bağlaç olarak kullanmaya çok hevesli,pek bir rahat..nasıl bir varlık ki,gelir gelmez türlü numaralarla istediğini yaptırmak için başkalaşım geçirerek küçük  bir şeytana dönüşmesi an meselesiyken,dönüş zamanı geldiğinde sarılıp bırakmak istemeyen,bizi de yanında götürmek  için rüşvet verip kıyasıya pazarlığa girişen bir velet..her vedasında önce yanaktan,sonra dudaktan olmak üzere 2 öpücük herkese sektirmeden..az önce konuştuk yine o gelmeyecek ama beni çağırdı yatıya,pek tabii  parka götürmek koşuluyla..telefonda ki resmi uslübuyla..dedem yok mu?bize gelecek misin?kar erisin ondan sonramı?..evde mi oynarız?ama söz değil mi?tamam,öpüyorum.
dayının bu hafta sonu çok önemli işleri var,bitirsin söz gelecek bu hafta olmasa bile önümüzdeki haftaya..
 ...
sadece küçükken ne kadar güzel,dur durak bilmeden ergenleri kovalayan hayata dair sorularda alınmayı bekleyen cevaplar...şeker ne zaman acıya çalar ağızları çok  yemekten ya da güneş neden oyunlar oynar hep cezbederken  bir taraftan,acıtmaya da çalışır her defasında ona bakmaya cesaret edenlerin gözbebeklerini…küçük hayallere nasıl yarını beklemeyi salık verir ergenler,niçin onlara göre büyümek anlamaktır cevapları...ve sırf bu yüzden midir ki hiç sevmez ergenler beklemeye sabırları olmayan küçük hayalleri..

...
*dayının ne işi mi var sana gelemeyecek kadar..dayının gerçekten büyümesi gerekiyor artık.

I'm Paul Martel. I'll be 28 in July.

+Before you go, take a book.
-No. I couldn't.
+Sure you can. A souvenir.Go down there. You know, like before.
-Okay.
+Keep going. Stop.Now right.No, right.Okay, now the second shelf from the top...take the fourth one from the left.Got it?
- Think so.
+Open to page 23. 
*Drink wine, this is life eternal 
 This, all that youth will give to you
 It is the season for wine, roses
 And drunken friends
 Be happy for this moment
 This moment is your life

-I have to go. Thank you.
+ Can you find your way out?
- I hope so.
+That's my bedroom.
+It was nice meeting you, Constance.

Tuesday, February 02, 2010

ayrı yollar..


(hakan kurşun/1996)
hayat acımasız akıp gidiyor
sen ve ben ayrı yollarda
tut elimden de kaçıp gidelim
uzaklardan seyredelim..
durma öyle
durma öyle
gel yanıma kaçıp gidelim
zamanı durduralım..
ayrı yollar aynı yollarda
dur demedim ki hayal treninde
korkma benden korkma
çünkü ipler elimizde
durma öyle durma öyle
gel yanıma kaçıp gidelim zamanı durduralım
aynı yollar
ayrı yollar
ayrı yollar
aynı yollarda.
..
where i maybe belong,
die welt endet dort wo man anfaengt.
Free Hit Counter