Friday, December 24, 2010

silivrikapı.

bir kere bile düşmeden omurların yer değiştirebileceği tek yer buzun üstüymüş.

Thursday, December 23, 2010

schaub lorenz.

Ne kadar değişirsen değiş...
...yine de yaptığın şeylerin bedelini
ödersin.

Yolum uzun.
Fakat seni tekrar göreceğimi
biliyorum.

Bu tarafta ya da
diğer tarafta.

Saturday, December 18, 2010

thiospa..

taksiden indiğimde artık evde olmak için acele edilmeyecek kadar geç kalmıştım. evdekiler çoktan yatmış olmalıydı, arayıp ortalığı ayağa kaldırmanın lüzumsuzluğu bir yana, gerçekten mutluydum gecenin  bir körü göztepe sapağında.. daha önce hiç mutlu olmamışcasına, gece ve içindekiler hep bu kadar güzel miydi ya da hiç bu kadar açmamış mıydım gözlerimi öncesinde, yürüyebilir miydim buradan geriye kalanını.. böylece bitmezdi  de belki bu gece, hep devam ederdi gündüzün ilk ışıklarına kadar eve girmeden. yarın olmazdı, bugün şimdi ve bu kadar güzelken.
üşüyorum ama sımsıcak göğsümün üzeri..
güneş görünürde yok ama gün ağarırken karanlık aceleyle dağılmaya niyetleniyor gecenin ardından..
bir fırının ışıkları, belli ki gün başlayalı en azından bir posta çıkmış gevrek simitler..
kokusu burnuma geliyor ve günün ilk müşterisi ben'in avuçlarında sıcacık şimdi..
öyle gerçek ki ağzımdaki tat..
seni mutlu etmek ne kadar kolay çocuk der gibi.. bir söz dilimin ucunda, kafamın içinde o an uydurduğum bir melodiye eşlik ederken..
saatlerdir yemek yemediğim aklıma geliyor..
 eve giriyorum mümkün olduğunca sessiz,
ne bacaklarımı ne de başka bir yerimi hissediyorum..
yorgunluktan değil başka bir şey bu..
üzerimdekileri sıyırıp öylece kıvrılıyorum örtünün altına..
öyle sıcak bir ben ve karşılayan öyle bir soğuk yatak ki..
asla yalnız uyumamalı insan diye geçiyor aklımdan..
yastığın üzerine yasladığım gülümsemem..
yukarıda, yanımda, içimde ya da hernerdeyse birilerine minnetimi belirtiyorum istemsiz..
dudaklarım kıpırdıyor sadece..
gözlerimi kapatıyorum.
mutluyum.
gerçekten.
bir daha hiç bu kadar olamayacağımı hissettirecek kadar.
insan sadece yanındayken bu kadar farkında olabilir mi içine gireceği bir girdabın..
değiyor be çocuk.
günün sonunda her şeye değiyor der gibi
yenik düşüyor bedenim uykuya.
bugün bitiyor.
farkındayım.
hala.



Sunday, December 12, 2010

unbreakable.

Bu nedir diye sorarsan: 
yazın içimi rahatlatan ve kim olursa olsun (içerse içsin) tadının ve kalitesinin değişmeyeceğini öğrendiğim coke (andy warhol ) , banyomuz yapılırken aşırdığım kumlar, bilekliklerimin parçalanan boncukları, arkadaşların benim için topladığı minik taşlar -dokunma isteğim-, satıcıdan aldığım nazar boncukları, annemin sakladığı renk renk boncukların bazı renkleri, suyun üstünde ölü bir sinek.
farkında olmadığım maviliklerim.

Friday, December 10, 2010

amor fati.

la que mas queria
amor mas agitanado
amor ya mas agitanado
amor ya sin tu querer..

yani:
en çok sevdiğim sen,
çingenelerin en büyük aşkıyla,
çingenelerin en büyük aşkı ve
içinde senin sevginin varolamadığı..
..
doğmadığımız topraklara sürüldüğümüzden beri.. belki de görebileceğimizin en güzeli görünmüştür bize hep.. bir çingenenin elindeki kör aşkı; tüm dünyayı karşısına alıp, meydan okumak için tutuştuğu yegane değeridir.. aşık, tutkun veya dadanmış.. ne derseniz.

-----------------
|Capo on 4th fret |
 -----------------

Intro:

  Em                   D                  C               Bm          Em
e|----------------|---0------------|-----------------|----------------------|
B|-----0h1p0---0--|-0--------------|-----------------|----------------------|
G|-0-2-------2----|-----2h4p2-0-2--|------0h2p0---0--|-0h2------------------|
D|----------------|----------------|--2-4-------4----|-----4h5p4--2-4-0-0-2-|
A|----------------|----------------|-----------------|----------------------|
E|----------------|----------------|-----------------|----------------------|

Verse 1:
Em                               Bm              C 
Yo sé que un día volverá, trista pena, ya, déjalo ya.
Em                               Bm                C
Yo sé que un día volverá, trista pena, yo la voy a buscar
Em                 Bm    Am          Em
Y no me acuerdo de ella, amor, amor amargo
Am           Bm      Am          Em
amor bien agitanado, amor con mi querer

Chorus:
Am         Em           D                 B7 
Hoy para vivir, amor confundir, y no sabe llorar
Am           Em             D         
Hoy manana vivir, no saber confundir
              C               Em
Un amor de verdad, pero ya lo siento, ya

(Intro 2x) 

Verse 2:
               Bm   Am            Em
amor con mi querer, amor más agitanado
Am              Bm  Am              Em                        
Amor más agitanado, amor ya sin tu querer

Chorus:
Am         Em           D                 B7 
Hoy para vivir, amor confundir, y no sabe llorar
Am           Em             D         
Hoy manana vivir, no saber confundir
              C               Em
Un amor de verdad, pero ya lo siento, ya

(Intro 2x)

Am         Em           D                 B7 
Hoy para vivir, amor confundir, y no sabe llorar
           Em         D                     C                 Em,
Hoy para vivir, amor confundi, y no sabe llorar, pero un amor verdad.

Sunday, December 05, 2010

i/fucked/you/4/21/10.

aslında pek de sanıldığı gibi gerçekleşmeyebilecek bir eylem.. 2008 senesinde birlikte çalıştığımız ingiliz vatandaşı bir türk gemiciden dinledim hikayesini, şaşırdım.. 1980 döneminde, yaşadığı zulüm ve yattığı hapisten sonra ingiltere'de soluğu alan bir ateist kürt bu adam.. aklınıza, ne tanıdığınız kürtler ne de ateistler gelmesin, bu adam farklıydı.. yani kimliksiz olmaya alışmış bir adamdı ve reddediyordu zaten bütün milliyetleri.. kuzey londra'da kalmış 18 sene.. 1250 gbp aylık, 1000 gbp kira yüzünden yan iş yapmaktan dolayı elinden gelmeyen iş de kalmamış bu adamın.. adı mehmet, ellili yaşlara doğru yolu uzanan, bir yetmişlerde bir adam..
..
gemide çok fazla muhattap olmuyor insanlarla.. her zaman çok kibar ve her zaman soğukkanlı biri.. en çok ramazanda içmeyi seviyorum bu adamla.. çaktırmadan gidip, limanda iki bira şıplatıyor sonra da görev yerimize dönüyoruz, yani gemiye.. ama tabii mesai bitiminden sonra içecek kadar da profesyonel olmamız gerekiyor ve bunu yapmak bizim için pek zor olmuyor.. daha sonra, mehmet bir yatgeber hazırlıyor.. biranın getirdiği açlığın da üstesinden geldikten sonra sigaralara, mehmet'in kendisi için hazırladığı sek kahve ve bana ısmarladığı sallama çay eşlik ediyor.. ertesi gün yapılacak olanların ufak tefek planı ve sonrası allah selamet versin..
..
bir gün gene mehmet'le içiyoruz, nea moudania'da sıcak bir sonbahar akşamı.. sonra malum hikayeyi anlatmaya başlıyor mehmet.. i fuck you hikayesini..
..
"doksanların başıydı.. artık, kaynananın dırdırından bıkmıştım.. sürekli bir şikayet vardı kadında.. eve aylık 500 gbp yardım ediyor ama işten daha çok yoruyordu.. ben ingiltere'ye geldiğimde, hemen burada kalayım diye önüme gelen yaşlı bir kadınla evlenmedim.. ben 22 yaşındayken evlendim.. karım 19 yaşındaydı o zaman.. bunun anası istemedi beni.. halada laf ediyordu.. dayanamadım, 98 senesinde kaçtım ingiltere'den.. gittim hollanda'da yaşadım 3 sene.. oradan almanya.. sonra belçika derken, tüm avrupa'da yaşamadığım yer kalmadı.. ama durmuyor işte insan, hala unutmasa da illa türkiye'ye dönmek istiyor.. ingiltere'ye ilk geldiğim zaman beni bir kadınla tanıştırdı arkadaşlar.. 35 yaşlarında bir kadın.. bununla yaşamaya başlamıştım ama evlenmeyi düşünmüyordum.. kadın, çok güzel sevişiyordu ama hep üzerimde baskı yapıyordu.. eğer bir hata yapsam, ülkeden bile attırabilir gibiydi beni.. bir gün dayanamadım ve ne olacaksa olsun diyerek konuşmaya başladım onunla.. o da sanki bunu bekliyor gibiydi.. yeni sevişmiştik.. beni artık istemediğini o söyledi.. şaşırdım önce, sonra içimden sevinmeye başladım.. ama hevesimi kursağımda bırakmak istiyordu.. kibirliydi bu ingilizler.. bana gülümsedi ve "i fucked you" dedi.. ben tabii, "no, i fucked you" dedim.. sonra bana tekrar güldü ve dedi ki, seni evime aldım, sana para yedirdim ve seninle istediğim gibi seviştim.. seni kullandım.. bu yüzden, - i fuck you.."
..
sonra, mehmet "neden kaçtım ingiltere'den biliyor musun?" diye sordu ve kendi cevapladı, "artık bıkmıştım ikinci sınıf insan muamelesi görmekten.."

Saturday, December 04, 2010

.----------------.

we’ve got forever
slippin through our hands
we’ve got more time
to never understand
falling footsteps
weighing heavy on me
behind darkness
beneath candles
whispers waltz
around our dreams
the shortest distance
between two points
is the line
from me to you
feet turning black
is this the path we must walk
no turning back
wish i could just hear you talk
can something like this be pulled
from under our feet
leaving our skin
and burning coals to meet
tell me now
the shortest distance
between two points
is the line
from me to you.

Friday, December 03, 2010

yanar döner.

tek gözü açık,
gerçekleyecek ya bu anı
..içinden geçirdi kadın.
yer altından çekilirken,
gelgit her zaman olduğundan
daha fazla bu gece
..araladı dudaklarını adam.
bak, ay daha büyük olandan
ve şimdi kalbindir değil mi duyulan
..mırıldandı kadın.
niye bu kadar bekledin,
nerelerdeydin söyle der gibi
..kıyıya vurdu umut bir yerlerde.
..
ya gerçekse
tüm bu acısızlık..
hissedemeyecek kadar..
göremeyecek kadar akşam üzeri güneşini
bir daha..
ölesiye korkarken gölgelerden..
karanlığa kalacağımı haber vermeyelim evdekilere..
ama dur ,
vazgeçtim dönüyorum.

Friday, November 26, 2010

üç vakte..

senin en çok buralarını seviyorum. dikenlerin!
evet.. farkındayım.
gözlerini sakın açma..
neden?
en sevdiğim rengi tadıyorum şu an.
turuncu?
yanından bile geçemedin.
gideyim o zaman?
falcı olan ben değilim.
kalayım? 
farketmez.
ya dudaklar?
benim.
üç vakte?
üç vakte.
tamam, bir yere kaçtığım yok.
kim bilir? görücez.
korktum şimdi.

Monday, November 22, 2010

apart.

bazen sadece ağlayabilmek için neler verilmez ki?
...

Thursday, November 18, 2010

beklemek.

şu an ailesinin yanından beni
izlediğini farkedebiliyorum..
yapıp yapamayacağımdan emin olmadığını söyledi açıkça
dün akşam üzeri  kumsaldan eve hepberaber dönerken..
ve şimdi bu sabah,
boyu benden bir ben daha uzun olan
son bir dalga
beklediğim..
birazdan ufukta belirdiğinde,
eminim ki beş yaşımın verdiği cesaretle
gözlerimi kapayıp gülümseyerek
dikileceğim karşısına ..
ve sırf o görsün diye alabildiğim kadar nefesi de
küçük göğsümün içine sıkıştıracağım..
bilemiyorum;
eğer olur da sağ kalırsam ertesinde,
belki mayomdan çıkacak kumlar olur tek derdim sadece. 
kumsalda en çok onunla oynamak  güzel,
ama artık yüzmeyi öğrenmek istiyorum  bir an önce
etrafımızdaki çocuklardan farklı olarak.. 
ona dalgalardan korkmadığımı göstermeliyim
diğerlerinin aksine..
artık sadece benimle oynamalı,
birazdan yapacaklarımı gördüğünde..
ama bekle, önce babama mayomun bağını sıkılaştırmalıyım .

Monday, November 15, 2010

ve söğütlüçeşme..

perdelere ihtiyaç duyulmayan
belkide tek yeri burası şehrin,
sağa kırmadan önceki o son durakta in..
merdivenleri çık..
biraz sonra güneş doğacak ve 48 saate tamamlayacak uykusuzluğunu
nasıl olsa..
her tarafın ağrıyor..
bu acı.. bu haz.. bu her neyse..
siz bundan zevk alabilenler için tek nedeni,
banliyöden başka bir yerde
varolunamayacağının.
hazzın varlığı karışmış size göre
yolun gürültüsüne..
bir süre sonra alışıyorsun
ve vazgeçemiyorsun desenizde..
en kötüsüde bu ya;
alışmak..
hem de böylesine..
daha öncesinde böylesini
keşfetmemişken.
uyumaya gelmedik değil mi?

Sunday, November 07, 2010

ilk görüşte sis.

eve doğru yürürken
görüş mesafesi taş çatlasa,
çatlamaz ya on metre işte..
ev orada bir yerde diye
yürüyorum körü körüne..
kimseler yok sokakta,
bir tek evlerin yanan ışıkları
gördüğümü rüyadan ayıran..
bir sene bir gün kaymış zaten onca zaman..
cuma olmuş cumartesi.
havası aynı hava,
ben apaynı ben zaten..
tek farkı bu gecenin,
hayatımın üzerine çökmüş olan sis..
göremiyorum o ''başka''yı.

Friday, November 05, 2010

narciso rodriguez for him.

Bir rüyada
Elimde tuttuğumu,
elimde tutup hiç bırakmadığımı
Nereye bırakacaktım gerçekte? 
.. Artık herşey tüccarların elinde. 


ölüme sebebiyet vermek yazıyla mümkün olsa,
üstteki beşi  yeterli olurdu herhalde.
cür'et ya benimki..
sebebim olma birhan,
yaram derince.

tüccarlar hiç bir zaman hiç bir şeyi vaat etmezler;
siz, siz olun hummalı ummayın..
tüccarlar sadece 'elde'kileri alırlar çünkü.

Sunday, October 31, 2010

boşver-me!

sanırım kadıköy'ün en güzel
şeyiydi bana çarpan..
gülümsediğine yemin edebilirim,
beni savururken
olduğum yerin beş metre ötesine..
öyle güzeldi ki dişleri
gördüğümde..
geri döndüğünde;
bazıları kötürüm kaldı ardından,
bazıları da müzmin aşık..
ben mi?
evet,
tüm çirkinliğime aldırmadan..
yine,
yeniden,
o aynı bilindik
his.
kulak kabarttığım
hayal meyal isminin yanında
sadece soyismini biliyorken,
yetmez mi  onu bulmaya?
ondan bir tane daha
olabileceğini düşünemiyorum.
eğer bulursam,
ki sarhoşum resmen
geriye alınmış bir saat aralığında..
kimine göre 2 kimine göre 3..
diyorum ki,
evet kadıköy'ün en güzel şeyiydi kesinlikle.

Friday, October 29, 2010

nothing compares..

maybe the problem is, that you broke my heart into a million pieces and so my cock doesnt want to be around you anymore.

her şey içeri girip çıkmak ve ne olursa olsun
arzulanmanızdan ibaret ya..
hep etrafınızdaki olayları
olduğundan daha da karmaşıklaştırıp,
ne olursa olsun mistik bir hale getirmek
onları..
aklınıza soktuğunuz düşüncelerle
basit olanı zorlaştırmak,
başkalaştırmak..
''neredeyse'' -mistik- bir hale getirmek.
evet anılarınız birikiyor,
ne mutlu size her geçen gün.
ağzınızdaki o tatla beraber..
içinize dönüp baktığınızda
karşılaşabileceğiniz tek şey bir süre sonra
ağzınızda kalan o boktan tadın
eski size ait olduğu..
ayın aynı şekli,
gecenin aynı renginde..
hatta iliklerinize kadar sizi ıslatan yağmur
bile aynı.
ee?
her şey içeri girip çıkmak ve ne olursa olsun
arzulanmanızdan ibaret ya..
..
..
her neysen bit artık.
evet, erkek olmak böyle bir şey olmalı.

Wednesday, October 27, 2010

nadnah.

Bence bu senin ilk denemen, doğru mu?
Evet. Köprülerde yaşamıyorum.
Ben yaparım.
Neyi yaparsın?
Köprüden atlamaya çalışmayı mı?

Hayır, insanları işe alırım.
Kimleri?
Asistanları.
Tükenmiş kadınlar benim sermayemdir.
Genellikle onları burada...
...ya da baharda,
yüksek çatılarda bulurum.
Kışın köprüleri tercih ederler.

Benim gibi.
Hayır.
Senin gibiler değil.
Düzeltilemeyecek durumda olan,
kolu bacağı kesilmiş kimseler.

Onlara ne yapıyorsun?
Iskalıyorum bazen.
Bu bir denge meselesidir.
Yaş 40'ı geçtiğinde,
bıçak fırlatma düzensiz bir hal alıyor.
Bu yüzden köprüdekileri işe alıyorum.
Yardım etmek istiyorum.
Her şeyi bitirmek istiyorsan,
deneme evresi için seni işe alabilirim.

Hayır teşekkürler.
Kendi başımın çaresine bakarım.

Tabii. Haftaya yine buraya gelip
ayakkabılarına bakıyor olacaksın.

Fantezi tekliflerinle beni kandıramazsın.
Köprüdeki üzüntülü bir kızın
kolay hedef olduğunu sanıyorsun.

Yeter artık!
Kusura bakma!
Asla hedeflerimle yatmam.

Bu senin sorunun!
Senin peri masallarının arasında kaldım.

Atlamak istiyorsan...
...atla.
Nerede olacaksın sonra?

Yakında öğrenirim.
Aptal mısın, nesin?
 
.. evet, bugün gördüğün bendim.

Monday, October 25, 2010

ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.

ama sen varsa yoksa
'' sadece mutluydum sandım .  '' dememi bekle ..
'' hata yaptım . '' diyebilmek için .
işte bunun farkındalığı ;
hala eğiren , kalbimin
yünden kazağını ..
zaman desem
zaman değil kaypak olan ,
e o zaman insanlar olmalı desem
kendimde aramaya başlarım suçu
bu seferde ..
görmek ve düşünmemek ne mümkün
bugüne uzak kalmış olanı ..
ama ben kötü bir şey yapmadım ..
sadece ördüm , ördüm ve yine ördüm ..
şimdi benim için atamayacak kadar
sımsıkı göğsünün içi  ..
geldi ya aklıma ..
..
..
ayakların soğuk mudur şimdi ?

Friday, October 22, 2010

üçüncüyü tangoya götür!

rastlantılar mı
biraz fazla ?
hangi durakta
kimi mi bekliyorum ?
ne mi farkeder ?
olmadığımı
düşündüğüm
yerde bile
düşleyebilirken
üstelik ..
bu her şey be!
evet ,
sen
3.balık ..
özel olan ..
ikisini de aynı
zincire geçirebilirsin
değil mi istesen..
evet
zaten sen de
biliyorsun bunu .
..
'' that says it all ! ''
.

Thursday, October 21, 2010

imagination.

In the world of my mind,
There’s nothing I wouldn’t do,
To cast away.


hepimiz biraz ilgi orospusuyuz ya..
kimimiz gülerek mutsuzluğunu perdelemeye,
''arkadaş''larının yanında gece ve gündüz
her ayrı zaman dilimini programlamaya dursun..
ben başorospu olarak
beklemeyi sevmiyorum,
haber vermeyi sevmiyorum,
sıraya girmeyi sevmiyorum..
ve en önemlisi
kabullenmeyi
sevmiyorum.
nereye kadar değil mi?

Tuesday, October 19, 2010

she's my heroine.

daralıyorum hala aynı yerde ,
aynı satırbaşında ..
ayracında saçlarının durduğu yerdeyim ..
bir köşede şimdi gözlerimi ayırmadan ..
açıp okuyabileceğinden değil elbette ..
gece beliren yasaklardan biri bu da
kendime koyduğum ..
düşlemek .
öldürebilir miyim diye sandığımdan hatırlayamadığımı ..
bilmediğim bir şeyi unutmaya ,
benden gizlemeye mecbur aklım .

Thursday, October 14, 2010

175 ml kaynar su +dök üstüne kisiel'i + 1 dakika karıştır, tamam .

tüm süheylalar
birbirine benziyor ya..
ben benim süheyla'ma seslendim
benimki başını çevirdi..
o çevirdikçe de
yazdıklarım bana sırtını..
ben süheylalarla ilgili
yazamıyorum artık,
sen yazıyorsun..
demek ki
hala yüzüne bakabiliyorsun
senin süheylanın..
ben bakamıyorum.
..
senin yazıp,
benim yazamamamdan..
haset ondan,
bencillikten yani.
selam ederim.

you don't take a photograph, you make it.

libido
dedik
madem..
mesela bu
ve arka planda
fever ray.
döner misin?
güzel
olanı
arzulamamak
mümkün
değil
çünkü.
evet ,
ters bir durum
olursa
hemen
arıyorum
155'i.

Saturday, October 09, 2010

nova goes boating.

iki farklı zafer çabası.
birimiz yenilmemek için hayatta,
birimiz diğeri yenilmesin diye.

unutma ki sen güzelsin,
hayat değil.
..
sivil palyaço' ya
selamla karışık haset..
evet, anlamsız bir hayatı
ısrarla yaşayan ezik
dışarıdan görünen ..
sırılsıklam kalanda o
bugün yağmurda ..
..
aşağı,
aşağı
ve yukarı..
kendimi çekiyorum
koluna girerken aslında..
5 liralık şeffaf şemsiyenin altından
şeklini beğendiğim bulutları
izliyorum karaköye yürürken..
topuklular hep kalbimin
üstüne denk gelir ya,
artık acıtmıyor
altı boş olduğundan  ..
kendim çekiyorum
bildiğimi,
bildiğimi de bir ben çekiyorumdur
diyorum.
uzanıyorum
taşların üzerine
ve güzel kokuyorum ..
hatırlanabilecek kadar
güzel hem de.
..
hoşgeldim yeni yaşım.
..
seni unutmam mümkün değil.

Sunday, October 03, 2010

how to destroy angels.

bir otel odasına karar verilmiş,
ardından kimseye görünmeden girilen
resepsiyona uzatılmış iki kimlik kağıdı.
soluk beyaz çarşaflara uzanınca
arka avluya bakan pencereye karşı
gerek yok örtünmeye..
zayıf  bir kalbi  öpecek iki isimsiz 
sadece birkaç saatliğine.. 
bu başlangıcıydı.
for we're living in a safety zone
don't be holding back from me
we're living from hour to hour down here
and we'll take it when we can
hava karardığında ayrı yollara düşecekler
aranızdan geçip..
biraz ağrıyacak yanları belki..
ama sonunda yine 
varıcaklar başka birilerine
aynı sizin gibi gülümseyecekler onlarda .
hatta sizden farksız .
bu da istediğiniz..
son.
there is no hell
there is no shame
there is no hell
like an old hell
there is no hell

..
kim yanmayı ister.

Thursday, September 23, 2010

sommersprossen.

- you don’t have the power to upset me..
-you don’t matter enough to upset me.

zaman durdu burada..
iki haftaya bakar gerçi yaşlanmak..
çillerinse bir ayı vardır en az kaybolmaya.
gerisi beklenen haberler medeniyetten uzakta
evet sıkıldım hem de çok.

Monday, September 13, 2010

bir haricinin ardından...

hissettiğim sıcak mı bilmeden..
kalktığımda küçük bir
fil karşılamıyorsa karnımın üstünde
beni..
yollarını kaybetmiş
kelebekleri  göremiyorsam artık
o kumsalda..
gözlerimi kapatıp
ayaklarımı suya sokuyorum,
sıcak olduğunu söylüyorum.

meleze.

Friday, September 03, 2010

tarifsiz.

Thursday, September 02, 2010

because i like the way it hurts.

kredi kartınızı manyetik şeridinden 
delerek kullanılmaz hale getiriniz 
ve en yakın şubemize teslim ediniz.

olsun.. 
olsun.

Saturday, August 28, 2010

sorun ?

beni hayal kırıklığına uğratamazsın,
çünkü ne olursan ol,
tam istediğim gibi birisin.















- sorunda tam bu ya.

Friday, August 06, 2010

sebep?

175cm + converse <<< 180cm+ 9,5cm topuklu .

Thursday, August 05, 2010

number 8.

yavaşca derin bir  nefes al ..
geldiğinde belli et yerini ama ses çıkarma  ..
gözlerinin içine gülümseyecek ..
kocaman eliyle kısacık saçlarına dokunacak ..
tuttuğun nefesinin yarısını içine çekecek ..
gidecek uykusu geldiğinde ama yine gelecek ..


- parmak ucunda kapanır mı bu fark melo?

Monday, August 02, 2010

djarum.

kırık pulla oynadığım bir el..
farkımdasın belki,
farkındayım daha çok..
atıyorum
vurur muyuım bir yerleri diye bakmadan..
izliyorum sadece,
vakit geçiyor o şu bu dereken..
her zamankinden bir saat önce
kalkacağı tutuyor otobüsün,
kaçırıyorum o bir saati..
oyunu ben alıyorum ama nafile..
bir el daha?

Friday, July 30, 2010

seviyeli eşli:)

sağ gözü kırpıp kafayı sallama - sende ne var ?
kafayı sağ çapraza eğme - karo gel sen evet .
ağız üzerindeki elin ileri doğru açılıp büzülmesi - kaç alırsın ?
kafa titretme - 8 de .
yayık kaşlar ve boş bakış - allah belanı versin senin.
...
ben: uu ortak sıçtık ağızlarına ! çiz !!
masa:  ............ (iptal)

Wednesday, July 28, 2010

nightswimming.

kumsala çıktığımda öyle kibar yakıyor ki her dalışımda ince ince burnumdan sızmış suyun tuzu.. ve ısınmak için ateşin karşısına geçtiğimde burnumdan akmaya başlayan damlalar.. acı acı.
..

boğulmak suyun hemen altında
dolunayın güzelliğini izlemeye dalıp
nefes almayı unuturken
ya da
yanmak
kapılıp içine düşerken
renginin çekiciliğine
kızgın korların..
biri de
boğulsa,
yansa ya biraz
senin için..
birazda sen ağla.

Saturday, July 24, 2010


Sunday, July 18, 2010

20 belki 21.

Belki de hayatın kendisi o küçük dokunuşlardadır. Her şey elimizde olmamalıdır belki. Doyumluk değil tadımlık yaşarsak zevk alıyor olabilir miyiz? Aynı şeyin fazlasını daha az isteriz farklı şeylerden. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu hayat bize her anında kanıtlamaya kendini şartlandırmış zaten. Aynı kalamıyor hiçbir şey. Bir hareketliliktir almış başını gidiyor. Saniyeler yetiyor. Beni sorarsan…  Ben hiç aynı kalamam. Kalmak istemem de. Sıkılırım. Ya da…
Belki, tutunacak uygun dalı bulamadığımdandır. Ya da, tutunduklarımın hep kendileriyle birlikte beni de kırılmaya mahkum ettiğinden. Zaman oldu, kayıp düştüm. İzi kalan yaralarım oldu. Canım yandı, ama iyileştim işte. İttir kaktır büyüdüm, büyüyorum. Boşlukta uzanan parmak uçlarım, yara izlerim ve değişkenliğimle. Gün gelecek, olabileceğim en uygun insan olacağım.  Biliyorum, o gün de gelecektir. Her yarın gibi…

...

21 yaşındayım ve şimdiye kadar yaşadıklarımın, aslında hayatın ta kendisi olduğunun farkına az önce vardım! Beklentilerle, arayışlarla, isteklerle, “ama”larla, “belki”lerle…  geçen yıllardan sonra dönüp geriye bakıyorum da; o kadar çok şey kaçırmışım ki…
Sürekli gelecek için endişelenerek, “şimdi”yi kaçıran ben, sanırım gerçeklerle yüzleşiyorum. Bu endişeler yersiz; daha birkaç gün önce kaderin nasıl da ipleri elinde tuttuğunu bir kez daha görmedim mi? Yapılan planlar, beklentiler vs. yersiz.  Çünkü,  gelecek için yapabileceğimiz tek şey, elimizden geleni yapıp beklemek. Zaten, “acaba” ve “keşke” de anlamını yitiriyor işin içine tevekkül girince.  Endişeler boşuna, her şey olacağına varıyor ne de olsa…

'eskilerden'

ferien.

temmuz oldu mu  asli görevlerimden biri olan ''ova''yı tavaf zamanı gelip çatarken, emektar sonymin isyan bayrağı çekmesiyle çok enterasan bir hal alan tatil görünümlü inzivamın 4.gününü devireyazarken evet sıkıntı beliriverdi yine..
sinirleri alınmış berrak algım biraz kızardı irili ufaklı diyaloglarla bu kısa zaman içinde, bakalım ileriki günlerde deri mi atıcam yoksa sorunsuz bir bronzluğa mı sahip olucam şu an kestirmek zor..
ve her şeyin üstüne sinyalin kafasına göre gelip gelmemesinden ötürü gayet yeşilken kırmızıya dönebilen aşağılık jet'in gösterge ışığı..
geçen seneden yarım kalan yedi saniyelik sössüz bir pasaj.. tamam, plaj muhabbeti bugünlük fazlasıyla uzatılmış demek ki..
ve şimdi yemeğe inmem gerekiyor..
çok anlamlı bir gün için çok anlamlı bir son koyayım.
akşam neler olacak hiç mi hiç merak etmiyorum..
''aferin bana''..
lets go.

Friday, July 16, 2010

kyzikos.

burada
yağmur yağmaz mevsimin bu zamanı,
sel bassa bile güneşin battığı tepenin ardını.. 
sadece burada içten her bir dilek için
düşer tarlaların üzerine yıldızlar..
pamuksu bulutlar;
bir tek burada şekilden şekle girer,
yetişmek için çocukların hayalgücüne..
bundandır ki yağmur yağana dek
saymaz geçen günleri
burada yaşayanlar
ve onların dilek tarlalarına uzanmış
çocukları..
..
..
..
..
..
..
..

bir yıldız kayacaktı birazdan,
bekledi
dilinin ucundaki dileğiyle yan yana.
gelen; kendini bir tek ona
farkettirecek olandı.

Monday, July 12, 2010

kumarbaz.

sanırım artık kazanıp
kaybetmekten ötesi haline geldi bu,
verdiği haz için
henüz elimde olmayanları
öne sürüyorum her defasında..
kazanmak beni mutlu ediyor
ama kaybettiğimde
üzüldüğüm kadar değil..
para nasıl olsa elimde durmayacak olan günün sonunda..
bir yerlerden gelenler,
başka bir yerlere gidecek..
evet bazen beş kuruşsuzluğu da yaşayacağım tabii ki..
tüm yolu yürümem gerekecek yine..
keyifliysem pek umursamam.
anı kolaylaştırıyor ya melet,
başka da bir numarası yok.
sahip olmak istediğim bir şey yok gibi pek..
istediğim an elde edebileceğimi biliyorum demek değil ama bu..
her nasılsa..
dedim ya kazanmak
ya da kaybetmekle ilgili değil artık..
ha bir de;
sizin paranızla oynuyorum ne de olsa
farkına varamadan siz
yerine koyuyorum sadece..
peki sizin ortaya koyacak
daha neyiniz var?
birileri para kazanmaya kalkarken
şimdi uyumaya gidiyorsam,
bilin ki gün batsın
yine ceplerinizi yoklayacağım
herbirinizin..
paranın satın alabileceklerinin
sınırında buluşmak üzere,
insan
haddini
bilmeli
ne de
olsa
.

Sunday, July 11, 2010

1995 - ..

ne zaboravi srebrenica.

antrepo 4.

hiç bir zaman gerçekten mutsuz biri olmadım..
sadece yeteri kadar mutlu olmadığım zamanlar vardı  belki .
yarım akıllığıma bağlasam bile şimdiki halimi;
hiç olmadığım gibi değil,
hep olmam gerektiği gibiydim..
süslemeye gerek duymadan şimdi,
kelimelerin yerine sadece isimlerimizle
birbirimize seslenmemiz yeterli
zamanın geçmesine.
mutluyum işte uzatmanın anlamı yok.
go to power?
 ..
ayaklarımın dibine düşen setlist için
 hırplanan arkadaşlardan tekrar tekrar özür dilerim
ama üzgünüm hiç şansınız yoktu :)
ve konser ganimeti..

Friday, July 09, 2010

dsc 1043.

Sunday, July 04, 2010

grüssen from türkei*

hırsız gibi damdan dama dolaşırken
girdiğiniz evlerde
sahip olmadığınız güzelliklere
-muhtemelen başkasına ait, kısmet #!*-
onar santim mesafeden bakmak..
bazen beşe düşürüp kokusunu,
ardından tadını almaya çalışmak
üçer santimden.
yükte hafif pahada ağır
ne var ne yoksa
paranın ederini sınamak
aceleci bakışlarla..
her seferinde bu son işim
bir daha mı asla deyip
söz vermişcesine
batılan borçların ertesinde
yine damlarda dolaşmak..
ne kadar iyi saklanırsanız
biliyorsunuz ki
o kadar uzun kaçacaksınız..
ve sadece bazıları yakalanır.
mütemadiyen kanundışı bunun
karşılığı..
olurda bir 2 sene sonra
kendinizden bir mail alırsanız,
çok şaşırmayın içinde
neler yazılı olduğuna..
zaten yeteri kadar ciddi diğerleri
olması gerektiğinden fazla..
ne kadar zeki de olsalar
salaklığın sınırlarını zorlayacaklar
zamanın her döneminde..
neyse biz rahatız allahtan..
ne ciddi ne de akıllı..
damlarda ne işimiz var öyle olmasa
hırsız gibi.
...
*to bederke

Friday, July 02, 2010

pastörize edilmiş aşklar ve kırmalar.

toplanacakmış
tüm kırmalar..
çünkü vahşiymiş her biri..
kendi elinizle onu bu hale getiren sizden
başkası değilken,
uyutmaya karar verdiniz
onları şimdi canınız istediği için..
hiç ısırmayacakları yoksa bile
o pis etinizin tadına bakmak
zorunda kalacaklar şimdi..
korkmayın hiç ısırılmadıysanız ..
bilin ki -sadece- çok acıyacak..
sancısı bildiğiniz tüm o sözde acılarınızdan daha fazla hem de..
ne zannediyordunuz?
kuzu kuzu vuruşmadan gideceklerini mi?
size göre sizi sevdiklerinden daha fazla
nefret edemezler değil mi?
ne de olsa vahşiler değil mi her biri?
neyse korkmayın hiç öldürmediyseniz
onlardan fazla canınız acımaz sizin
bundan emin olun..
ne de olsa siz 'insansınız'.

Wednesday, June 30, 2010

bir acı eşiği olarak kağıt kesiği.

hangisi daha zordur acaba? 
..
yazacak bir şeyler bulamamak mı?
önemlidir ya hep keşfedeceklerimiz..
dolaptan boş bir defter alırsın, 
o 'temiz' sayfalardan birini aralayıp,
arada eski yazılanlara takılmadan
ve büyük ihtimalle yazacaklarını beğenmeyeceğini
bile bile kalemi oynatmaya koyulursun
soldan sağa doğru..
ta ki  o daha öncesinde
yazmamış olduğun şeylerin 
heyecanını içinde hissedene dek ..
tekrara düşsen de problem değildir,
bir cümle bulsan dahi sana yeteceğini biliyorsundur çünkü..
..
ya da..
yazdıktan uzunca bir süre sonra
sakinleşip
sızlayan parmağını farkedebildiğinde,
gördüğün kağıt kesiğinin 
tam olarak ne zaman meydana geldiğini
anımsamaya çalışırsın nafile bir çabayla..
o ilk kesildiğin anı bilmen acını hafifletir mi 
şahsen bilmem ama
bir acı eşiği olarak kağıt kesiği,
boş defterlere karalarken
silinmesi zor olan şeyler hakkında
'saflık'la atıp tutamayacağın hakkında
küçük de olsa
bir fikir verir sana..
..
ne bu hissizliğe varan 
'her şey'in yokluğu,
ne de seni acıdan tek ayak üstünde zıplatan
bu kağıt kesiğinin acısı..
hepsi geçicidir sonunda..
geride kalan sadece 'izler'dir
büyük çoğunluğun hemfikriyle..
..
kesik demişken eklemeli..
somurtanları boşvermeli mi?
onlar için yapabilecek şeyler ya yoktur
ya da çok az vardır..
onları mutlu edip edemeyeceğiniz
bilinmemekle beraber 
öncekinden daha mutsuz olacağınız
garantidir küçük hata paylarıyla..
bana soracağınızı sanmam ama oldu da
sorarsanız
''gülümseyen yüzlere
yaklaşın siz..
dikkatle inceleyin onları ve
sergilemekten kaçınmadıkları 
o 'güzel' kesiklerini..'' mi demeliyim?..
ve gülümseyin geri,
acısa da kesiklerden dudaklarınız..
sizi gülümsemekten daha mutlu edecek
bir şey yoktur
ya da az vardır..
evet somurtkanlar kesmezler
genelde bir yerlerini
ama bu onların daha önceden
hiç gülmedikleri gibi,
tekrar gülemeyecekleri 
anlamına da gelmez..
..
şıklardan
hangisini işaretlediyseniz
biliniz ki..
doğru.


Friday, June 25, 2010

RAIN WHEN I DIE.

yağmur(da) yağmakta ve her yer büyük ihtimal çamur olacak.. daha ne olsun.

Wednesday, June 23, 2010

s96 .

*
hatırladığı kadarıylaymış..
ki kimisi dem vurur ya hafızasından,
över aralıksız  fillerle olan benzerliğini..
işte ondaki de buna benziyordu tamamıyla..
dediğinin fazlası yok eksiği vardı sürekli ..
vardı da, bense tüm yetersizliğimle bunu ona nasıl dedim,
ona şaşırıyorum..
 ..
**
“nerede tükettin ömrünü? 
bir hareketin hatırası, 
bir tutkunun işareti, 
bir maceranın parıltısı, 
güzel ve firari bir cinnet 
– geçmişinde bunların hiçbiri yok; 
hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, 
seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. 
iz bırakmadan kayıp gittin; 
senin rüyan neydi peki?”
..
*
uyku.. güzel uyku..
ama rüyasız yatılanı payıma düşen.
rüyalar ise bir yerlerde yağmurdan kaçan
sivrisineklerin kanatlarıyla sınırlı başkaları için..
yazın bir ses duymasınlar hemen gözleri aralanıyor..
tenlerinden birileri usul usul besleniyor.
farkediyorlar ama uyumaya devam ediyorlar
gördükleri rüyalarında.
ama bölük,
ama pörçük.
..
''senin rüyan neydi peki?''..
çürümenin kitabı.**
çürüyene hitabı.*

ø.

uzun zamandır uyuyamadığın kadar güzel bir uykudan kalktın..
belki pervazdan gelen bir kanat sesi vesile oldu gözlerini açmana
ama uyanacağını biliyordum yine de..
önemli değil..
her şeye rağmen uyumak güzeldi.
hissediyorum,
eşiği geçiyorsun.
değil mi?
*
uyuyor musun?
sana söylüyorum.
...

Wednesday, June 16, 2010

conversations with other kind..

bitmiş artık
kol kesilmiş..
sadece bazen orada gibi hissediyorsun,
elini atıyorsun
yokluyorsun..
elin boşa gidiyor.
.. kol eğer hayatından hunharca çıkan kişi ise,evet yok artık.
yok koldan kasıt, kırık kalbinse; o hala orada.


neden beni hayal kırıklığına
uğratacağın hissinden sıyrıltamıyorsun ?
.. çünkü senin diken üstünde olman benim işime geliyor,
daha fazla çabalaman, beni daha çok kazanmaya çalışman, inat etmen.
o kadar kendine güvensiz bir insanım ki, egomu böyle doyuruyorum.
bu arada sana ne olduğu umrumda değil.
önemli olan tek şey "ben"im!

Sunday, June 13, 2010

e hadi atla!

dün arkadaşı bekliyordum bir pasajın girişinde.. hayal-gerçek karışık ayrı bir alemdeyken adamın teki kolumu dürttü ısrarla.. bir şey soracak dedim galiba, tuttu karşıdaki adamı işaret etti, 'kafasını yardılar' dedi. gördüğüm 1'i kadın 3 turist, kadın olanı kafası yarık olanın başına pansuman yapmakta.. meraklı gürûh etraflarında olayı anlamaya çalışırken kafalar da haliyle yukarılara bakınmakta.. yavaş yavaş ben de kaldırdım kafamı katıldım meraklı çoğunluğa.. 'biri attı dikkatsizce herhalde' dedim.. tabi her neyse kafa yaracak kadar derken gözüm yan binanın terasına takıldı.. birisi atlamak üzereydi.. kolları, yüzü, bacakları kan içinde bir kadın.. ayakları çıplaktı.. bir koluyla tutunuyordu komşu binanın pervazına, diğer koluyla yaklaşanları tehdit ediyordu.. öteberiden çekip, sökmeyi başardıklarını da etrafa fırlatıyordu.. zaten kalabalık olan caddede daha da birikti kalabalık.. bulunduğum yerde birden hareket edemeyecek kadar sıkıştım.. öyle net bir açıdan görebiliyordum ki kafası yarılanları, intihara teşebbüs edenlerin bacaklarını, hatta kalabalığın arasında 3-5 bir şey koparmaya çalışan cepçileri ve fortçuları.. oradan gitmeye kalksam hemen yanıbaşımda biri  hazırdı, seyirlik yerimi kapmaya yeltenecekti akabinde.. kimi  'e hadi atla!' dedi, kimileri 'sakın!' diye bağırdı, birbirleri arasında kavga dahi ettiler.. yukarıdan cisim yağdı meraklı kalabalığın üstüne, itfaiye geldi.. gerildi kocaman hava yastıkları.. otomatik merdiven defalarca inip çıktı yanına kadının, polisler pencerelerdeki seyircileri azarladı durduk yere.. fotoğraf meraklıları fazlasıyla malzeme çıkardılar o 'an'lardan.. boynumun uyuştuğunu hissettim bir an 'herşey'i izlerken..
en sonundaysa ne mi oldu? atlamadı herhalde bilmiyorum, arkadaşım geldiği gibi çıktım o hengamenin arasından. 'ne var ne yok ?' dediğindeyse bana, sadece 'hiç' dedim.. 'koca bir hiç'. dönüşte tekrar aynı yerden geçtiğimizde, insanlar hiçbir şey olmamışcasına  yine yürüyordu bir yerlere doğru.. az önce dediğim bir şeye çok gülmüştük, oysa tam da şimdi çok değersizdi insan hayatı,sustum..
hiçbir şey olacağı  yoktu ya gerçekte.. sadece zaman öldürebilirdik..
zamansa bizi ya öldürüyor ya da intihara sürüklüyordu..
ama yavaşca.

Saturday, June 12, 2010

ritüel.

bir gün bir yerlerde buluşup
'güveler ve kelebekler' den bahsedeceğimi söylesem
anlatsam sana yarım yamalak hatırladıklarımı
bugüne dair aklımda kalanları..
'ben bu filmi izlemiştim, biliyorum.'
dediğini söylesem.
..
buraya en başta yazılanları da silmiştim ya zamanında gerek de yokmuş aslında.
olayın dışından bakmak lazım dediğin gibi..
9-10 sene sonraki ben,
senin bir 9-10 sene önceki mantığına
yarılasa yolu..
9 üzerinden 10'luk bir gelişme olurdu herhalde.

Sunday, June 06, 2010

......................

yağmur yağıyor ya üstüme..
ıslanırsam  hasta da olmam şimdi..
ve içimden geri almak geçiyor
kışla, baharı..
biliyorum
mümkün değil şimdi..
ama olsun..
bildiğim tek şey,
en iyi istemeyi
becerebildiğim. 
sırf bunları dediğim için
şimdi yağmuru da benden bilecek ya
diğer ıslananlar..
olsun..
varsın
'herşey toprağın yüzünden oldu.'
desinler.

yağmur esnasındaki o meşhur koku.

Monday, May 31, 2010

bilebileceğim sonsuzluğun küçük bir kısmı yalnızca ..

' yüz yıl sürecek. ' dedi köpeklerin tanrısı.. ' evet, yüz yıl  ama büyük kısmında onu göremeyeceksin üstelik.. aç ve susuz kalacaksın.. ve ben  çağrılarına  kulaklarımı tıkayacağım işler umduğun gibi gitmediğinde ki garantisini verebilirim sana bunun, defalarca kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştıracaksın.. tamamıyla yalnız başına olacaksın, önceden her kimi tanıyorsan ve  gelecekte  tanıyacağın diğerlerine de ne olursa olsun senle konuşmamalarını söyleyeceğim.. -bu- bir kere başladıktan sonra başına geleceklerden  de sorumlu olmayacağım.. eski haline dönmen için hala geç değil, istediğin gerçekten bu mu? ' dedi köpeklerin tanrısı ..  duraksadı bir an alacağı cevabı biliyordu elbette köpeklerin tanrısı olduğu için .. yine de böyle olsun istemiyordu, aslında kötü bir tanrı mıyım ben diye düşündü.. ama kurallar tüm köpekler için çok açıktı ve kendi koyduğu kurallara en başta kendisi köpeklerin tanrısı olarak uymalıydı varlığını devam ettirebilmesi için .
' yüz yıl sürecek ama değil mi? ' diye sordu tanrısına gülümseyerek.. yüzü düşen köpeklerin tanrısı ' benim bile bilmediğim ne olabilir ki..' diyecekken sözünü kesti birden, çünkü  tam bu sırada biri uzaktan başka bir isimle seslendi.. bu daha çok bir fısıldamaydı dikkat kesildiğinde .  hava kapandı birden yağmur yağacak gibi oldu ama bulutlar hızlıca hareket edip izin verdiler yine güneşin açmasına.. tanrı sözüne kaldığı yerden devam edecekti ki, karşısında birden  olduğu yerde doğrulduğunu gördü iki ayağının üzerinde ve sesin geldiği yere doğru koşmasını izledi yeni bacaklarıyla, gitmesine izin vermekten başka seçeneği yoktu.. ' aptal köpek.. aptal çocuk ' dedi arkasından ama duyurmadı sesini ne ona ne de bir başka köpeğe..
bacakları  sayıca azken eskisi kadar hızlı değildi belki ama  kendi yarattığı rüzgarı delecek kadar hızlıydı yine de insanların,arabaların arasından korkusuzca fısıltının geldiği yere doğru ilerlerken.. ne olursa olsun gitmeliydi oraya bir gün.. belki  yüz yıl geçmesi gerekecekti.. bunu bilemezdi, öğrenmek de istemiyordu zaten.. koşmalıydı ve koşacaktı da.
..
zamanın başından beri insanlar için bir hastalıktı aşk, hatta delilikti.. ama köpekler için 'delilik  bile sıradandı'.  ve aşk zamanın başından beri bir parça köpeklikti.

Sunday, May 30, 2010

the reader, the stalker & other disasters.

..
ilk okuduğumda ne anlamıştım, şimdi okuduğumda ne hissettiriyor, farkı bilemiyorum.. bildiğim aslında bi bok bilmediğim  ya şu saat.. bunca zamandır, bilemiyorum yine de çok ahmakça ve adet olarak haddinden fazla yanlış değerlendirmelerim olmuştur.. kabullendim sadece.. ama bu kadar farkındalığın sonunda göz göre göre hala.. hayır, dışarıdan görünen sadece o.. görülmesi  istenen.. inanmıyorum hala olanların olduğuna, bu şekle gelmelerine.. hala .. 
ve bunca art niyetli düşünce..
ve de bu düşüncelerden biri olduğuma..
dişlerini her an göstermeye hazır bir şekilde..
hiç varolmamışcasına..
oturdum kıpırdamadan düşündüm her şeyi kapatıp..
bu olsa olsa kötülük dedim kendime ettiğim..
iyi bir şey olmaz mı hiç, kalmaz mı?
belki en başında böyle değildi diye düşünmüştüm ama bir önemi yok.. an-la-dım?
iyileştirebilmeyi düşünmem bile yeteri kadar salakça iken..
iyi biri değilim. iddaam yok artık..
olamam da çok fazla  vukuatım var geçmişte bir yerlerde..
kimi yarın öbür gün karşıma çıkmayı bekliyor bir yerlerde, kimi zaten bugünkü açmazlarımın sebeplerinden..
ben olan kısmını tamamıyle zaten siktir ettim uzunca zamandır..
suyun altında yüksek sesle bir şeyler söylemekten farksız ne olursa olsun seni dinlemeyecek birine..
hepsine alışmıştım farkında değildim belki ama koymuyordu işte dedim ya bi bok hissetmeme durumu, işte ondan.. ne ona ne bir başkasına..
farkettim bugün yine bir şeyler anlatmaya çalışırken buldum kendimi..
değer miydi?
soluksuz cevaplamıştım zamanında bir an bile düşünmeden.. 'elbette değer'
ama değmeyecektim..
yoktum çünkü.
olmamıştım. üzgün değilim.değildim. olmamalıydım.
susmak bir boka yaramıyorken.. zaman diyenin ağzına vururum..
kelimeler değersiz.. özellikle ağzımdan çıkanlar,çıkmak üzere olanlar.. başka bir yüzde başka dudaklardan çıksa belki.. ama bu yüzleşilmiş yüzden imkansız.. hiç şansı yok,umutsuz vaka..
bir karşılık beklemediğimi söylemiş miydim en başından?
yakıp yıkmaksa en kolayı, denenmemişi denemek ya bir yerde.. bir an için farlara kilitlenmiş geyiğe çeviriyor insanları.. ertesinde.. gerisi flu..
her şey istediğim için oldu.. olan istediğim değil.. gerçek dışı hatta büyülü çoğu aklımda kalmış sahne..
keşke istemeseydim. keşke istenmemek tek derdim olsaydı. keşke bu kadar istediğimi  'bu kadar' belirtmeseydim.. keşke bu kadar farkında olmasaydım neyle karşı karşıya olduğumun.. zaman gelseydi, zaman geçecekti zaten ağır ağır üstünden..
ama olmadı, kusursuz yıkım bu olsa gerek..
biri geldi.. önce sıkı sıkıya kapatılmış perdeleri tutuşturdu.. yetti zaten küçükce odaya..
ben kaldım, kurtarmaya da kimse gelmesin istedim, kimse gelmedi .
her yer yandı içinde olduğum odada.
galiba bunu tam da bugün farkettim.
birileri okur,
birileri dinler,
birileri bir şeyler bulur kendilerinde diğerlerinden farklı,
o birileri değerlidir
olmayı istediği yerde
olmasını istedikleriyle
güvendedirler,
korkmazlar
çünkü özgürdürler
gözlerini kapattıklarında
yataklarında huzurla.
evet sana diyorum.
gözlerini kapatmanı bekliyorum şuan.

Friday, May 28, 2010

dont du it king, she is dencırız.

deniz terliğin öteki tekini vermemekte ısrar ederse..

Wednesday, May 26, 2010

I can't help but smile back .

21-22-23-24-25..bunun adı eğirmek..
did i dream you dreamed about me?
were you here when i was full sail?

bir sürü soru cevapsız kaldı..birkaç bölüm olsa daha da sorulmayacaktı ya bitti ama.. sahi buranın amacı neydi?
en baştaki düşünce hep ilerideki bir zamandan geride kalan bugüne bakıp gülümseyecek olmaktı bir de.. ertelemek kolaydı o zaman bitmeyeni.
mutluymuşum baya bu kadar salağa bağlayabildiğime göre.kendime de ayırsaymışım birkaçını keşke.. fazlası zarardı. safi zarar. ama bu kadarı da az be. cidden az.

Thursday, May 20, 2010

deleted scenes of her majesty.

i think i finally understand what Kneller was trying to say. it only happens if it doesn't matter. it comes without effort. maybe Eugene's right. maybe i only get stuck on girls, i don't have a chance of being with. i am glad for Mikal, though. i hope she got her visa all straightened out. i mean, she did say she'd be right back. then again, Eugene's old wisdom is when a girl says that, she never does actually come back. so i don't know. go figure it out. é

Wednesday, May 19, 2010

sandbox .


...
ölesiye korkuyorum alıp götürülebilirim bir yerlere.. üstelik gece ve gündüz kafamın içindeki 'kadınadam' değil sahibi  bu sefer duyduklarımın.. bu dış dünyadan gelen.. bahçe duvarının üstünden ilk atlayışımda beni tartaklayan o soğuk gelen sesin olduğu yer.. dışarı çıktığımda kaçarcasına ne soğuk ne de sıcak vardı hissedebildiğim.. kuru  hava yüzüme çarpıyordu tek,  bir an durup kanı çekilmiş yüzümü inceledim yansımamda.. gözyaşı dökmeden ağlayabilir mi insan, becerdim sanırım ben bugün.. burnumun direğini sızlatana dek hem de.. odama girebildiğimde.. uzunca zamandır o aidiyet hissine uzak durduğum odama.. nasıl da birden her iz bana ait durmuş göründü..  bok gibi görünüyorumdur diye düşündüm,ama rahatsız etmedi hatta güzel biri karşıladı dışarıdaki halimin aksine.. inceledim yüzümü uzun uzun.. zamanı durduramasam da hayatı durdurmuştum oysaki ben.. asılı kalmıştı düşüncelerim.. elimi uzattığımda hissedebiliyordum. bu bana huzur veriyordu çünkü.. ne olursa olsun ait olmak.. ama şimdi ölesiye korkuyorum  beni götürücekler diye, ki kokusunu aldılar  korkumun.. aklıma düşen olumsuz ne varsa hep gözlerimin önünde gerçekleşir günü geldiğinde.. bundan korkacağımı tahmin ediyordum ama bu kadarını da beklemiyordum.. ödleklikten değil, çünkü izin vermeyeceğim zaten beni götürmelerine bu kadar korkarken.. vermemeliyim.. koşabilir miyim yeteri kadar hızlı ya da yeteri kadar iyi saklanabilir miyim bu sefer.. bilmiyorum.
öylesine korkuyorum ki 'kadınadam' bile elimi bıraktı bugün.. 
'sana yardım edemem' dedi ..
...
mademki bu gece rüyama gireceksin yine ve yine,
bu sefer beni de alıp gitsen?
come and get me come and get me in my sleep.

evet -ki nin kullanımında bazı istisnalar var, fluoresanın sadece beyaz ışık verdiği yanılsamasının aksine..

Monday, May 17, 2010

theme from 109 days later(1).

..adamın teki işlemediğini düşündüğü bir suçtan kısa bir süre yattığı yarı açık cezaevinden nasıl oluyorsa apartopar  bir şekilde ismini vermeyen yüksekçe bir makamdan mahkemeye ulaşan bir  tebligatla gecenin kör bir vakti şartlı tahliye edilir. adam  bir elinde çuvala sokuşturulmuş eşyalarıyla diğer eliyle de kolundan  tutan  gardiyan tarafından yaka paça sürüklenirken aklına ranzasının altındaki günlüğü unuttuğu gelir.. gardiyan oralı olmaz okkalı bir küfür eder ve adamı kapıdan çıkartır  çıkarmaz cezaevinin önündeki çamur birkintisine doğru fırlatır.. 'bu iyi halin için' der.. adam doğrulur doğrulmasına ama günlüğünün yanısıra geçmişini de unuttuğunun farkına varır birdenbire atıştıran ahmakıslatan yağmurun hüneriyle.. eskiden sevmediğini anımsar yağmuru .. önce yüzü gerilir gibi olur, ardından çamurdan temizlemeye çalışırken ovuşturduğu gözleri sulanır bir iki damla.. yürümeye devam eder, daha önceden zaten hatırlamadığı yoldan bilmediği başka bir  sokağa sapar.. karşısında hırlayan birkaç sokak köpeği  görür.. hareket etmemeliyim derken kendine bir anda koşmaya başlar geriye doğru.. köpekler de  koşmaya başlar peşinden ve yetişmek üzeredirler de tahmin edileceği üzere.. adam  koşmaya devam eder  ve gözlerini kapar çaresizce.. aslında olmayan bir taşa takılır ve adamakıllı bir takla atar.. kafasını yere çarptığındaki ses çınlatır kulaklarını.. köpekler geçer gider adamın yanından.. bir an öldüğünü düşünür, buraya kadarmış der kendi kendine.. hatırlamadığı geçmişi bir film şeridi gibi geçmez haliyle gözlerinden.. 'sanırım  çok da büyük bir kayıp hissetmeyeceğim bundan sonra' der .. gülümser arkalarından baktığı uzaklaşan sokak köpeklerine, sebebi olsa olsa bu 'iyi hal'im diye devam eder kendi kendine .. 'benim peşimde değillerdi, demek ki yanlış bir şey yapmadım gerçekten.'.. yağmur durur.. etrafı bir is kokusu alır.. gardiyan adamın günlüğünü bulup yakmış,  artık adam içine ne yazdıysa tüm cezaevindekiler çıkan dumandan etkilenmişler.. cankurtaranlar cezaevini tahliye edilirken yaptıkları tüm aramalara rağmen gardiyanı bulamamışlar..
ertesi gün olduğunda insanlar birkaç sokak ileride etrafını köpeklerin sardığı bir adamın cesedini bulurlar.. uzun uğraşlardan sonra köpekleri uzaklaştırmaya başardıklarında adamın yüzünün tanınmaz bir halde olduğunu görürler.. yanındaki çuvala baktıklarında ise içinden çamurlu gardiyan üniformasından başka bir şey çıkmaz..
..
109 gün sonra ne bir gardiyan ne de yeni tahliye olmuş biriydim. ben, bendim işte.

Wednesday, May 12, 2010

il me semble que je serais toujours bien là où je ne suis pas *

put no limits on the words
..
simply to live, that is my plan
..
in a city that breaks us
..
i will say nothing
..
i can tell that the shadow likes you still
..
like the memory, my heart keeps remembering
..
simply to live, that was my plan
..
and i will say nothing .

her hastanın yatak değiştirme tutkusuna kapıldığı bir hastanedir bu yaşam. kimi soba karşısında çekmek ister acısını, kimi pencere kıyısında iyileşeceğini sanır. öyle sanıyorum ki benim mutlu olacağım yer hep bulunmadığım yer olacaktır.. ya da daha açık söylemek gerekirse: bulunmadığım yer, kendim olduğum yerdir.

dinle, oku, yazama .
nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir ya * ..
terasa çıkıp güneşlenmek gibi ..
bi kere dikkatli bakmak yeterliyken maviliğe ,
gözlerini kapatır ve şenzloğa kilitlersin ya parmaklarını
gökyüzüne düşmek fikri korkutur seni
hani ne kadar düşeceğini bilememek ,
seni yavaşlatıcak, tutunabileceğin bir yer olmaması fikri
kesin canıma okur gibi ..
hani neredeyse tutup güzel bir şeyler yazacağım
uzandığım yerden ..
yaşam başka yerde olduğundan mıdır korkum
ya melekler düşerse yerçekiminin tersine diye ..
madem korkuyosun yüksekten bahsetme sen de ..
yaşam başka yerde olduğundandır elbet . 
belki renk almışımdır gibi
çok sıcaksa güneşin yakınları ..
yarın 30 derece gibi ..

Sunday, May 09, 2010

geçmiş zaman olur ki ..

keşfet , karış , kaybol .
e anlat , sonra ..
o değil de kelimeler azaldı
veyahut yazamadığım kadarıyla
hafiften sarpa sarıyorum ..
ne olacak ..
parmak ucunda yükseldi ,
baktım denizi görebiliyor
binaların arasından
dedim ne mutlu sana ..
güldü , değişti sandım
ben de yanıldım ..
bekledim , baktım yine kendi oldu ..
yanılmamışım, yine yanılttı beni .
yazamadığımdan değil ..
yoksa yazarım ,
o da biliyor saf/salak beni .
öp ? 

jospi .

sakladıklarımı görmene gerek yok jospi.
..
bazılarımız durdukları yerde öldüğünü söylüyor .
( dünya boktan , sen tamsın , kurduğun cümle eksik )
bazılarımızda eski yıpranmış bir hatırayı
korumak için apışıp kalmış bir çatı .
( sanki eline alsan , yapacaksın gibi .)
..
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır jospi
bir : ayrılıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi
davranan medeniler ; bir : atlarına davranan
barbarlar . onlar atlarını çöle , topuğunu dikene sürerler .
..
bilesin , sultan sazlığı'ında boynu eğri bir kuşun
ince boynuna yediği kurşun gibi hainiz hepimiz .
şehirlerimizde bizim birbirimize verdiğimiz sözler jospi ,
ohooooooo ...
..
yalan dünya , pıtraklı memleket !
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılı jospi .

..

















bütün günüme bütün güneş düşse ne olur,
ne yazar üstümden bulut bütün yürüse
bir tutmuyor beni, ayrılıyorum ikiye.
..
sakladıklarımı görmene gerek yok jospi.


- jospi ; bir garip iguanoğlan .. ne işim var benim burada der gibi bakıyosun ya , ne diyim haklısın .
yanlış , çok yanlış . 

Friday, May 07, 2010

lion & lamb / cirit .

adından bile soğuk bir yer olur mu olurmuş , tüm kemiklerimi hissettim bunca zaman sonra
mayıstı güya üstelik .
şakası olmaz bazı yerlerin yavaş yavaş öğreniyorum ..
öğreniyor muyum cidden ?
denge problemi ezelden beri malum ,
arıza işaretinin yanmadığı zamanlar da zaten masalsı artık ..
dahilik değil aptallıkla delilik arasında bir çizgi var aslında
ortalamak gerekiyor mutlu olmak için , inanmalı .
..
ya deli ya da aptalsın ..
seç bir tarafı cevabı görmek istiyorsan ..
deli bir kuzu aptal bir aslana yeğ mi ?
..

















sözlerini de yazalım tam olsun
..
sana fena halde benziyor güzellik
ama aynaya bakma senden biraz çirkin
en uzak cebe saklanmış bir anahtar gibi
biraz geç de olsa açacak kapıyı sana
sözcükler hazır dudaklarımda
seni buldum arıyordum
kaybetmem bir daha
beni kendimden geçiriyor güzelliğin
ama sakın uyandırma uyusun kalbim
en uzak şehre yürürken çıplak ayaklarımla
gördüğüm her çiçeği topladım yolda
sözcükler hazır dudaklarımda
seni buldum arıyordum
kaybetmem bir daha

mücadele etmek yerine
akıştaki cisim olmak
gerçekler cidden benziyor
filmlere ,müziklere , yazılanlara ..
ama sadece benziyor ,
görmek istediklerini görenler
ekşitmek istemiyor yüzlerini ..
..
bu şarkıyı
tedavülden kaldırmanın 
zamanı geldi .
crt
sonsuzluğa
sonsuza kadar.

Wednesday, May 05, 2010

cedric der ki ..

hatırlaman için söylüyorum ..
bir kez daha ..
herhangi bir anlam ifade etmeyeceğini bilsen bile ,
kaçıncı defa olursa olsun ikinci el tezgahında görünenlere vurul hep ..
ama hep en temizlerini seç arasından ..
geleceğe yükle ki duygunu ,
duyumsa .. elinde tuttuğun ''bir başkasının geçmişi'' ..
bilmezken okudun sen ve dedin ,
''senden öncekilere ben ne bir duvar ne de bir mezarım'' ..
gelecekse senin için ,
sen okumayı sökmeden
mektup yazmak için eline kağıdı aldığın gün doğacak kız ya da erkek çocuğu ..
geç ama zor olmadan  ,
sen kabuğunu düşürmeden mesela ..
hatırla .

since we've been wrong
i've been part awake
since we've been wrong
you will never, ever know me
what took you so long?
i'm not sure either way
but my heart, it asks
just one more time
are you still a mess?


hadi bakalım tam da şu an bi işaret gönderdi gibi tanrı .

Sunday, May 02, 2010

Srpski Jezik .










А Лифе Лесс Ординари

Saturday, May 01, 2010

izinli .


tuhaf şekilde sakinim .  aklımdan çıkmıyor ama düşünmemeye çalışıyorum. çok kötü hissediyorum aslında ama gün boyu neşeli görünmeye çalıştım . hiç tanımadığım insanlarla muhabbet ettim. güzel bi kız var , bi ara bayıldı . ona üzüldüm . uyuduğum uykunun piç olmasından ve çok ağlamaktan kaynaklanan baş ağrısından kelli sersem gibiydim . ama dersi dinledim . sakindim . sabah metroda gözlerim doldu bi kaç kez . sanki insanlar bana acıyarak bakıyordu . ama ben kimseye bakmadım . boş boş etrafta göz gezdirdim . aslında kızlara söylemeyecektim ama  dayanamadım , anlattım . aslında pek bi ayrıntı kalmamıştı kafamda . anlatırken tekrar tekrar ne kadar saçma bi şeyin tam ortasında olduğumu fark ettim . anlayamıyorum . uğraşmıyorum da . ama sorguluyorum bol bol . nasıl 180 derece çark etti 1 günde , ben gerçekten söylediklerini düşündüklerini hak ediyor muyum , peki şimdi nolcak , dayanabilir miyim , unutabilir miyim , naparım , o napar , beni özler mi , özlüyor mu , o ne durumda acaba , o da benim kadar üzgün müdür/üzülmüş müdür ,  neyi bekliyorum , beklemek sonuç verir mi , arar mı ki falan bi dolu şey . dersten koptuğum anlardan birinde aklıma geldi de , madem “sorun” benim her şeyi anlatmam , hele de kötüysem dert yanmaktan çekinmememmiş ; demek ki bu kadar derinlik istemiyor . yüzeysel bi adammış da ben mi fark edememişim anlamaya çalışıyorum . bi yandan da düşünmeden duramıyorum . kullanıldım mı ? artık başka heyecanlar mı istiyor ? daha ne istiyor ? ihtiyacı olan-olmayan her şeyi verdim ben ona zaten . ama yetmemiş . ya da belki fazla mı gelmiş ? milyonlarca soru . cevabı bende olmayan sorular . onun cevabı var mı onu da bilemiyorum . kendisini sorguluyor mudur ? fedakarlıklarımın farkına varabiliyor mudur ?  yoksa sadece “kötü” şeyler mi aklında olanlar ? düşünüyor mudur ?  22 saat falan oldu . uyumuş mudur dün gece ? ben uyudum . hatta sızdım . çok ağladım . gözlerim ağrıdı . o kadar ki sabah kurbağa gibiydi gözlerim . balon olmuştu . yataktan kalktığım gibi kurbağa -ki gece attım yataktan- , kuzu ve ineği , onun axe deodorantını  toyiki poşetine tıktığım gibi kullanmadığım odaya attım . gözüme görünmesinler bi süre . aslında ortadan kaldırmam gereken çok şey var onu düşünmeyi engellemek için .  başta ben , bana dokundu . öptü , sarıldı ,  okşadı . kucağımda yatmayı çok severdi diye bacaklarımı kesmem gerek . ellerimi tutardı öperdi . ellerimi de koparayım en iyisi . saçımı okşardı , boynumu öpüp koklamayı çok severdi . kelleyi kesip atayım . dudaklarıma ne demeli ?   ölsün onlar ! zaten dudaksız yemek yiyemiceme göre kısa süre sonra ben de göçerim . peki değer mi ? bilmiyorum . o'na her şey değerdi benim gözümde . o kadar gözü karaydım yani .  ama bunu daha önce de yaşadım . 16-17 yaşındaydım . ilişki bittikten sonra o kadar bezgindim ki ilaç kullanmam gerekti düzelmem için . kendime güvenim taban yapmıştı , insanlardan korkuyordum , sosyal açıdan sıfıra inmiştim . kabahat bende . ben izin verdim beni o kadar yıpratmasına . o'na da verdim . ama mutlu da oldum . hem de çok . o yüzden izin verdim beni kırmasına . ama artık bilemiyorum . hala çılgınlar gibi seviyorum . onsuz nasıl yaşarım düşünemiyorum . çok kırıldım . o çok kızdığı sözlükte tam da önceki gün bi yazı okumuştum . bi insanı kavga etmeden tanıyamayacağınla ilgili . gerçekten kavga diyebileceğimiz ilk şeydi dün geceki . ve hiçbir şeyden çıkmıştı . bağırıp çağırmıştı . rahatlamış mıdır bana kinini kusunca ? sanmam. rahatlamasın da . içi içini kemirsin . uyuyamasın . beni özlesin . her baktığı şeyde beni görsün . gaipten sesimi duysun . hep huzursuz , hep diken üstünde olsun . çok üzülsün . dayanamasın . isterse geri dönmesin . ama hayatı beni özleyerek geçsin . bunlar ve kafamdaki daha bi ton şey . asla beddua değil , dilek . en az beni üzdüğü kadar üzülsün . kahrolsun . o da sevsin birini , o kız da o’nu üzsün .  benden daha çok hem de . ve o an , beni hatırlasın . bana naptığı kafasına tuğla gibi insin . ama o tuğla o'nu öldürmesin . iyice kafasına yerleştirsin beni . hiç çıkmamayım ordan . lanet gibi . tamamen aklımdan geçenleri  döküyor ellerim . tıpkı üzüntümün gözlerimden  döküldüğü gibi . ağlamadım yazının başından beri . kendimi tuttum . ama gözüm kulağım hep telefonda . belki arar ha ? belli mi olur ? anlar hatasını , beni aslında ne kadar çok sevdiğini falan söyler . dün gece demişti çünkü . seviyor . o da beni seviyor . eskisinden çok daha fazla . özür de istemiyorum aslında . dün gece hiç yaşanmamış olsun sadece . bi konuşsak . ama normalmiş gibi konuşsak . ayrılamam ben senden dese . gözümün şişi anında iner . musmutlu olurum . arkadaşlarımı ararım  anladı derim . hata yaptığını anladı . annemi ararım . bu kez mutluluktan ağlarım . o benden daha çok sevinir mutluluğuma . mutlu mutlu uyurum . artık normaldir herşey . o gece hiç olmamıştır . 10 mart 2009 tarihten silinmiştir . ama arar mı ? ne dersin sevgili bilgisayar ? o’nunla gidip aldığımız , almadan önce defalarca gezip bi şey beğenemediğimiz canım bilgisayarım ? aldıktan  sonra gidip karadeniz pidesi yemiştik . önce enfes turşu kavurması ve mısır ekmeği . biraz kıskanmıştı seni . çok güzeldin . o da isterdi seni ama parası yoktu . benim de yoktu ama gerekliydin . iyi ki o zaman alımışız dedik 1-2 ay sonra dolar yükseldiğinde . seni de mi kırayım a canım bilgisayar ? içindeki programları o kurdu . varlığının müsebbibi . mutluluğumun da mutsuzluğumun da mimarı . o pek çok şey .  o’nun için hiçbir şey olmaya dayanamam . o dememiş miydi “biz neyiz şimdi ? ben sana arkadaşım demek istemiyorum … tabi sen de istersen” ben de “tamam” demiştim . o zamandan boyun eğmişim . kabullenmişim o ne dese . iyi o zaman , arkadaş olmayalım. birbirimizin her şeyi olalım . olmadı , çok şeyi . kim kimi tamamen tamamlamış ki biz birbirimizin her şeyi olalım ? olamamışız da zaten . o bana çok şey oldu ama ben o’na ne oldum ? o'na ne oldu? ne oldu da böyle oldu . canım diyen ses bana nasıl oldu da bağırdı ? ben ne yaptım o kadar sinirlendirecek ? o kadar mı kötü bi insanım ? ya da kötü bi sevgili ?  hayır değilim . bunlar bana hakarettir . mükemmel değilim ama içimdeki kötülük herkesinki kadar . haketmiyordum . haketmiyorum . o da anlasa .  tüm gün elim telefondaydı . hatta bi ara öğretmen hattım çekmemiş de annem aramış diğerinden . o aradığında fotoğrafı görünür ekranda . dizime yatarken çektiğim çok güzel bi fotoğraf . ekranda sadece isim yazıyordu halbuki . yine de heyecanlandım . o sandım . değildi . zaten beklemek kabahat belki . önce bi siktir çekip cevap verdim . annemin sesi endişeli . merak etmiş tabi kadın . o kadar çok ağladım ki gecenin köründe korkar tabi kadın . ben uyudum , annem uyuyamamış beni düşünüp üzülmekten . anne yüreği . acaba diyorum annesine beni mi anlattı da 1.5 seneden sonra , kadın ters bi tepki verdi de mi böyle oldu ? yanıtsız sorulardan biri işte . annem arıyor 1-2 saatte bir . korkuyor . bana bi şey olmasından , eğer çok üzgünsem kendime bi şey yapmamdan korkuyor . korkmasın . iyiyim ben . bu durumdaki biri için süperim hatta . ama olur da bana bi şey olursa , tek suçlusu o’dur. osmandır . Yoldan geçerken araba çarpsa da , merdivenden ayağım kayıp düşsem de , maket bıçağıyla elimi kessem de suçludur . çünkü dalgınlığımın sebebedir . elleriyle boğmasına  kalbime bıçak saplamasına gerek yok . zaten taa istanbul’dan uzanıyor elleri . boğuluyorum . nefes yok . duman soluyorum . kalbim sızlıyor , bıçağa ne hacet . yaklaşık 23 saat oldu konuşma başlayalı . 1 saatten fazla konuştuk . o bağırdı aslında , konuşan bendim . ama insan bu kadar mı kibar kavga eder ya ? hayret yani .  o bağırma seansı bittikten sonra o kadar sakin , hatta ruhsuz bi konuşma . kavga demeye dilim de varmıyor aslında . söylenen bi şeyi anlamadığımızda “efendim” falan dedik ya . seviyomuş ya hala , saygı da sevgiden gelir . hala saygılı . şu an ne yapıyor acaba ? arayamam . aramam . beni mi düşünüyor ? günü nasıl geçti ki ? yemekte ne yedi ? yorgun mudur ? bu gece napcak ? yarın dersi kaçtaydı ki ? soramam ki . hep soru olarak kalır belki bu cümleler . cevapsız . bir sürü soru gibi . ama dün sorduğum sorulara cevap verdi . bazısı çok mantıksızdı aslında . anlayamadım . çetrefilli . “peki beni hala seviyo musun?” dedim “evet” dedi . sustum . sevinemedim . doğruyu mu söyledi yoksa vicdanını rahatlatacak o’na göre minik , bana göre dünyadaki en büyük yalanı mı söyledi ? cevapsız . vicdan muhasebesi muhabbetiyse ya da bi ihtimal beni (daha fazla) üzmemek  için yalan söylediyse , hala değer veriyor demektir . kim bilir …

en iyisi yazmayı bırakıp biraz ağlayayım . ama önce how i met your mother var . izleyim . belki açılırım . sonra bi de duş . arınıp çıkarım . onun koklamayı pek sevdiği saçlarımı kuruturum . belki uyurum .  yarın uzun olacak ..
unutmuşum . eskiden beni engellediği adresinde şu an “nil karaibrahimgil SEVİYORUM SEVMİYORUM” yazıyor . kavga (!) da böyle çıkmamış mıydı sahi ? kıllanıp aradım ve olaylar gelişti . düşündükçe yazarım . düşünmek istemiyorum .
hala facebooktan silmemiş . ilişki durumu da stabil . “complicated” . ben de onu seçtim dün gece . işler bu haldeyken hala ilişkideyim diyemezdim . kızlar geçicidir , 2 gün sonra aklı başına gelir de özür diler , zaman ver dediler . bakalım . zamana sıçayım .
bensizliğin nasıl olacağını merak ediyormuş . merakını gidersin bakalım . bensiz kalsın. mutlu olursa ömrü boyunca bensiz kalsın . sevgisiz , aşksız , mutsuz , umutsuz kalsın . kalakalsın .
aramıyorum . sabrediyorum . o dediği için değil . çağrımı redderse daha çok kırılmaktan korktuğum için . ya açarsa ? o zaman da tekrar ödün vermiş olurum . dün gece de dedim . ipleri senin eline vermişim hepten . ayrılmak da ayrılmamak da sana bağlı . ilişkinin gidişatı da  sana tabi . suç bende aslında . bizi bu hale ben getirdim . seni çok sevdim . biraz fazla sevdim . o da biliyor .
11.03.2009, ankara*


+onu  mu çıkarmış çıkara çıkara .. bakış açısı da önemli sanırım .

-kesinlikle zaten sanırım bu yazının önemini , anlamını tam anlamayacağından korktuğum için kendime sakladım onca zaman .
+olabiliyor ama gerçekten her şey açık olsun bir o anlamayabiliyor 
pekala .







*gerekli tüm izinler alınmıştır. 
 
Free Hit Counter